Subpage under development, new version coming soon!
Subject: Şiir-Edebiyat
şiir sayılmaz ama yınede buraya kopyalayım....
FAKİR BALIKÇI
Vaktiyle bir adam ve karısı vardı.
İçinde oturacak evleri yoktu.
Tarlalarda yaşıyorlardı.
ve bir ağacın dibinde uyuyorlardı.
Adam balık tutardı.
O(E) bir balıkçıydı.
Adam mutluydu.
Balıkçı diyordu.
İnsanlar niçin evlerde yaşarlar.
Bu ağaç benim evimdir.
Niçin yatakta uyurlar.
Tarlalar benim yatağımdır.
Fakat karısı mutlu değildi.
Niçin fakir bir balıkçıyla evlendim.
"Evimiz yok,yatağımız yok" diyordu.
Bir gün balıkçı balık tutmak için denize gitti.
Ağını suya koydu.
Sonra bir taşın üstüne oturdu.
Güneş sıcaktı.
ve uykuya daldı.
Uyandığı vakit o(e) ağını aldı.
ağda bir balık vardı.
o büyük ve altındandı.
güzel bir balık.
Çok mutluydu.
Bu güzel balığı görünce.
karım memnun olacak.
O zaman balık konuştu.
"İyi Adam,".
"beni öldürme".
"Beni tekrar denizin içine koy" dedi.
Balıkçı " Sen konuşabilir misin?".
"Konuşabilen bir balık görmedim" dedi.
Balık, "İyi adam,beni tekrar denizin içine koy" dedi.
Balıkçı "Konuşabilen bir balığı yemem," dedi.
"Git".
"Konuşabilen bir balığı öldüremem" .
Sonra balığı tekrar denizin içine attı.
Balıkçı o gece karısına döndü.
Balığı yoktu.
Bu yüzden yiyecek yemekleri yoktu.
Karısına , "Bir balık tuttum,fakat balık konuştu".
"Bu yüzden onu tekrar suyun içine attım".
"Konuşabilen bir balığı öldüremedim" dedi.
Balıkçının karısı "Konuşabilen bir balık sihirbazdır".
"O balık değildi".
"O bir sihirbazdı" dedi.
Balıkçı "Onun bir sihirbaz olup olmadığını bilmiyorum" dedi.
"Balık bir sihirbaz olduğunu söylemedi".
Adamın karısı "O bir sihirbazdı" dedi.
"Ondan birşey istedin mi?".
Adam "Ondan bir şey istemedim" dedi.
Adamın karısı "Niçin tarlalarda yaşıyoruz? "dedi.
"Ondan(E) bir kulübe istemelisin".
Ertesi gün , balıkçı tekrar denize gitti.
Taşın üstünde durdu ve bağırdı.
"Denizin adamı , bana gel ".
O zaman balık başını sudan dışarı çıkardı.
ve ona sordu "Ne istiyorsun".
Balıkçı " Ben hiçbir şey istemiyorum" dedi .
"fakat karım bir kulübede oturmak istiyor" dedi.
Balık "Karına dön" dedi.
"Onu(k) bir kulübede bulacaksın".
Balıkçı ağacına döndü.
Ağaca yakın bir kulübe gördü.
O ,yeni bir kulübeydi.
Çok güzel bir kulübeydi.
İki güzel penceresi ve güzel bir kapısı vardı.
Arkada güzel çiçeklerle dolu güzel bir bahçe vardı.
Kulübeye yakın tavuklarla dolu küçük bir tarla vardı.
Kulübenin içine girdi.
Bir oda vardı.
Pencereden güneş ışığı giriyordu.
ve oda ışık doluydu.
Karısı masada oturuyordu.
Balıkçı "Şimdi mutlu olmalısın" dedi.
Karısı, Güzel bir kulübe ," dedi.
Birkaç gün için balıkçının karısı mutluydu.
Sonra bir gece balıkçı eve geldi.
Karısı ona .
"Bu küçük kulübede mutlu değilim".
"Tavuklar odamda koşuyorlar".
"Güzel bir evde yaşamalıyız".
"Derhal balığa git ve bir ev iste" dedi.
Balıkçı denize gitti.
Taşın üstünde durdu ve bağırdı.
"Denizin adamı,bana gel".
Balık başını sudan çıkardı ve sordu.
"Ne istiyorsun".
Balıkçı, "Ben bir şey istemiyorum".
"Fakat karım bir ev istiyor".
Balık "Karına dön" dedi.
"Onu bir evin içinde bulacaksın".
Balıkçı kulübesine döndü.
Kulübenin olduğu yerde bir ev gördü.
Taştan yapılmış çok güzel bir evdi.
Kapının yanında güller vardı.
Evin yanında güzel bir bahçe vardı.
Bahçe kırmızı ve mavi çiçeklerle doluydu.
Evin iki kapısı vardı.
önde bir ve yanda bir.
Önde altı pencere vardı,.
arkada altı.
Balıkçı karısını evin içinde buldu.
"Şimdi güzel bir evin var".
"Mutlu olmalısın" dedi.
O(K) ,"Evin dışı güzel".
"Fakat içerdeki odalar çok büyük değil" dedi.
Birkaç gün için balıkçının karısı mutluydu.
Sonra "Güzel bir evde yaşıyoruz".
"Fakat sen bir balıkçısın".
"ve ben bir balıkçının karısıyım".
"Kimse bizi görmeye gelmiyor".
"Sokakta kimse benimle konuşmuyor" dedi.
Balıkçı "Ne istiyorsun" diye sordu.
"Senin kral olmanı istiyorum".
"O zaman ben kraliçe olacağım".
"Büyük bir evde yaşayacağız" .
İstediğimizi elde edeceğiz.
Ne dersek yapacaklar.
Odalar uşaklarla dolu olacak.
Ne istersek yapacaklar.
Balıkçı , "Bir kıral olmak istemiyorum".
"Bir balıkçı olmak ve tarlalarda yaşamak istiyorum".
Karısı,"Fakat ben bir kraliçe olmak istiyorum" dedi.
Balıkçı denize gitti.
Taşın üzerine oturdu ve.
"Denizin adamı,bana gel".
O zaman balık başını sudan dışarı çıkardı ve.
"Şimdi ne istiyorsun".
Balıkçı , "Ben bir şey istemiyorum".
"Fakat karım onu bir kraliçe yapmanı istiyor" dedi.
Balık,"Onu bir kraliçe yapacağım".
"Geri dön".
"Onu bir kraliçe olarak bulacaksın" dedi.
Balıkçı geri gitti.
Büyük bir ev buldu.
Kapıda uşaklar vardı.
İki uşak balıkçıyı evin içine götürdü.
ve başka iki uşak onu büyük bir odaya götürdü.
Karısı orada oturuyordu.
Bir kraliçenin elbiselerine sahipti.
Balıkçı ,"Şimdi mutlu olmalısın" dedi.
"Bir kraliçesin".
"Bu büyük eve ve bütün bu uşaklara sahipsin.
Birkaç gün için mutluydu.
Güneş vardı.
Bahçeye gitti.
ve kırmızı ceketli uşaklar onunla gittiler.
Sonra yağmur yağdı.
Günlerce yağdı.
Güneş yoktu.
Bahçeye gidemedi.
O zaman balıkçının karısı,"Ben bir kraliçeyim".
"bu yağmuru istemiyorum".
"Güneşi istiyorum" dedi.
Balıkçıya,"Git,balıktan beni güneşin kraliçesi yapmasını iste".
"O vakit istediğim zaman güneşe sahip olabilirim"Balıkçı denize gitti.
Taşın üstünde durdu ve.
"Denizin adamı ,bana gel" dedi.
O zaman balık başını sudan dışarı çıkardı ve.
"Şimdi ne istiyorsun".
"Konuş!" dedi.
Balıkçı ,"Karım,onu Güneşin Kraliçesi yapmanı istiyor" dedi.
Balık ,"Karın mutlu olmayacak".
"Tekrar tarlalara gideceksiniz".
"ve bir ağacın dibinde uyuyacaksınız" dedi.
Balıkçı geriye döndü.
Büyük ev ve bahçeler orada değildi.
Karısı bir ağacın dibinde oturuyordu.
Yağmur yoktu.
Tarlalarda çiçekler ve güneş ışığı vardı.
O(K) "Bütün bu uşaklardan uzak olmak iyi".
"Gökte parlayan güneşe bak".
"Şimdi mutluyum" dedi
FAKİR BALIKÇI
Vaktiyle bir adam ve karısı vardı.
İçinde oturacak evleri yoktu.
Tarlalarda yaşıyorlardı.
ve bir ağacın dibinde uyuyorlardı.
Adam balık tutardı.
O(E) bir balıkçıydı.
Adam mutluydu.
Balıkçı diyordu.
İnsanlar niçin evlerde yaşarlar.
Bu ağaç benim evimdir.
Niçin yatakta uyurlar.
Tarlalar benim yatağımdır.
Fakat karısı mutlu değildi.
Niçin fakir bir balıkçıyla evlendim.
"Evimiz yok,yatağımız yok" diyordu.
Bir gün balıkçı balık tutmak için denize gitti.
Ağını suya koydu.
Sonra bir taşın üstüne oturdu.
Güneş sıcaktı.
ve uykuya daldı.
Uyandığı vakit o(e) ağını aldı.
ağda bir balık vardı.
o büyük ve altındandı.
güzel bir balık.
Çok mutluydu.
Bu güzel balığı görünce.
karım memnun olacak.
O zaman balık konuştu.
"İyi Adam,".
"beni öldürme".
"Beni tekrar denizin içine koy" dedi.
Balıkçı " Sen konuşabilir misin?".
"Konuşabilen bir balık görmedim" dedi.
Balık, "İyi adam,beni tekrar denizin içine koy" dedi.
Balıkçı "Konuşabilen bir balığı yemem," dedi.
"Git".
"Konuşabilen bir balığı öldüremem" .
Sonra balığı tekrar denizin içine attı.
Balıkçı o gece karısına döndü.
Balığı yoktu.
Bu yüzden yiyecek yemekleri yoktu.
Karısına , "Bir balık tuttum,fakat balık konuştu".
"Bu yüzden onu tekrar suyun içine attım".
"Konuşabilen bir balığı öldüremedim" dedi.
Balıkçının karısı "Konuşabilen bir balık sihirbazdır".
"O balık değildi".
"O bir sihirbazdı" dedi.
Balıkçı "Onun bir sihirbaz olup olmadığını bilmiyorum" dedi.
"Balık bir sihirbaz olduğunu söylemedi".
Adamın karısı "O bir sihirbazdı" dedi.
"Ondan birşey istedin mi?".
Adam "Ondan bir şey istemedim" dedi.
Adamın karısı "Niçin tarlalarda yaşıyoruz? "dedi.
"Ondan(E) bir kulübe istemelisin".
Ertesi gün , balıkçı tekrar denize gitti.
Taşın üstünde durdu ve bağırdı.
"Denizin adamı , bana gel ".
O zaman balık başını sudan dışarı çıkardı.
ve ona sordu "Ne istiyorsun".
Balıkçı " Ben hiçbir şey istemiyorum" dedi .
"fakat karım bir kulübede oturmak istiyor" dedi.
Balık "Karına dön" dedi.
"Onu(k) bir kulübede bulacaksın".
Balıkçı ağacına döndü.
Ağaca yakın bir kulübe gördü.
O ,yeni bir kulübeydi.
Çok güzel bir kulübeydi.
İki güzel penceresi ve güzel bir kapısı vardı.
Arkada güzel çiçeklerle dolu güzel bir bahçe vardı.
Kulübeye yakın tavuklarla dolu küçük bir tarla vardı.
Kulübenin içine girdi.
Bir oda vardı.
Pencereden güneş ışığı giriyordu.
ve oda ışık doluydu.
Karısı masada oturuyordu.
Balıkçı "Şimdi mutlu olmalısın" dedi.
Karısı, Güzel bir kulübe ," dedi.
Birkaç gün için balıkçının karısı mutluydu.
Sonra bir gece balıkçı eve geldi.
Karısı ona .
"Bu küçük kulübede mutlu değilim".
"Tavuklar odamda koşuyorlar".
"Güzel bir evde yaşamalıyız".
"Derhal balığa git ve bir ev iste" dedi.
Balıkçı denize gitti.
Taşın üstünde durdu ve bağırdı.
"Denizin adamı,bana gel".
Balık başını sudan çıkardı ve sordu.
"Ne istiyorsun".
Balıkçı, "Ben bir şey istemiyorum".
"Fakat karım bir ev istiyor".
Balık "Karına dön" dedi.
"Onu bir evin içinde bulacaksın".
Balıkçı kulübesine döndü.
Kulübenin olduğu yerde bir ev gördü.
Taştan yapılmış çok güzel bir evdi.
Kapının yanında güller vardı.
Evin yanında güzel bir bahçe vardı.
Bahçe kırmızı ve mavi çiçeklerle doluydu.
Evin iki kapısı vardı.
önde bir ve yanda bir.
Önde altı pencere vardı,.
arkada altı.
Balıkçı karısını evin içinde buldu.
"Şimdi güzel bir evin var".
"Mutlu olmalısın" dedi.
O(K) ,"Evin dışı güzel".
"Fakat içerdeki odalar çok büyük değil" dedi.
Birkaç gün için balıkçının karısı mutluydu.
Sonra "Güzel bir evde yaşıyoruz".
"Fakat sen bir balıkçısın".
"ve ben bir balıkçının karısıyım".
"Kimse bizi görmeye gelmiyor".
"Sokakta kimse benimle konuşmuyor" dedi.
Balıkçı "Ne istiyorsun" diye sordu.
"Senin kral olmanı istiyorum".
"O zaman ben kraliçe olacağım".
"Büyük bir evde yaşayacağız" .
İstediğimizi elde edeceğiz.
Ne dersek yapacaklar.
Odalar uşaklarla dolu olacak.
Ne istersek yapacaklar.
Balıkçı , "Bir kıral olmak istemiyorum".
"Bir balıkçı olmak ve tarlalarda yaşamak istiyorum".
Karısı,"Fakat ben bir kraliçe olmak istiyorum" dedi.
Balıkçı denize gitti.
Taşın üzerine oturdu ve.
"Denizin adamı,bana gel".
O zaman balık başını sudan dışarı çıkardı ve.
"Şimdi ne istiyorsun".
Balıkçı , "Ben bir şey istemiyorum".
"Fakat karım onu bir kraliçe yapmanı istiyor" dedi.
Balık,"Onu bir kraliçe yapacağım".
"Geri dön".
"Onu bir kraliçe olarak bulacaksın" dedi.
Balıkçı geri gitti.
Büyük bir ev buldu.
Kapıda uşaklar vardı.
İki uşak balıkçıyı evin içine götürdü.
ve başka iki uşak onu büyük bir odaya götürdü.
Karısı orada oturuyordu.
Bir kraliçenin elbiselerine sahipti.
Balıkçı ,"Şimdi mutlu olmalısın" dedi.
"Bir kraliçesin".
"Bu büyük eve ve bütün bu uşaklara sahipsin.
Birkaç gün için mutluydu.
Güneş vardı.
Bahçeye gitti.
ve kırmızı ceketli uşaklar onunla gittiler.
Sonra yağmur yağdı.
Günlerce yağdı.
Güneş yoktu.
Bahçeye gidemedi.
O zaman balıkçının karısı,"Ben bir kraliçeyim".
"bu yağmuru istemiyorum".
"Güneşi istiyorum" dedi.
Balıkçıya,"Git,balıktan beni güneşin kraliçesi yapmasını iste".
"O vakit istediğim zaman güneşe sahip olabilirim"Balıkçı denize gitti.
Taşın üstünde durdu ve.
"Denizin adamı ,bana gel" dedi.
O zaman balık başını sudan dışarı çıkardı ve.
"Şimdi ne istiyorsun".
"Konuş!" dedi.
Balıkçı ,"Karım,onu Güneşin Kraliçesi yapmanı istiyor" dedi.
Balık ,"Karın mutlu olmayacak".
"Tekrar tarlalara gideceksiniz".
"ve bir ağacın dibinde uyuyacaksınız" dedi.
Balıkçı geriye döndü.
Büyük ev ve bahçeler orada değildi.
Karısı bir ağacın dibinde oturuyordu.
Yağmur yoktu.
Tarlalarda çiçekler ve güneş ışığı vardı.
O(K) "Bütün bu uşaklardan uzak olmak iyi".
"Gökte parlayan güneşe bak".
"Şimdi mutluyum" dedi
Walt kötü bir gününde bugün herkez laf sokuyor =)
Hocam aynı mesaj 3 kere yazılmıştı...Nereden biliyorsun 1 kere yazıldığını ???
Ötme Bülbül
Ötme bülbül ötme şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim, eridi yağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Ya dost, Ya dost, Ya dost, Ya dost,
Deryadan bölünmüş sellere döndüm
Ateşi kararmış küllere döndüm
Vakitsiz açılmış güllere döndüm
Dost senin derdinden ben yana yana
Ya dost, Ya dost, Ya dost, Ya dost,
Ta ezelden hür milletiz,
Soyu-sopu gür milletiz,
Kandan, candan bir milletiz,
Bir temel, bir duvar, bir taş
Alevî, Sünnî, Kızılbaş!
Aynı mayadan yoğrulan,
“Türk”, “Türkmen” diye çağrılan,
Aynı kıbleye doğrulan,
Bir secdeye konulan baş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Dedemiz bir. Torunlarız,
Dün, bugün, ve yarınlarız
Yüceleriz, derinleriz…
Yunus Emre, Hacı Bektaş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Oğuz’un yirmi dört boyu,
Yüce Türk’ün şanlı soyu,
Dede, baba, amca, dayı,
Bibi, teyze, bacı, kardaş..
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Öz kardaşlar olmaz dargın
Dargın olsa, düşer yorgun
Haykır gece, gündüz hergün:
Bir temel, bir duvar, bir taş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Bilsin bunu ar edenler.
Söz, cana kâr edenler…
Soyunu inkâr edenler
Haramzadedir; ey kardaş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Uyudun, kaç asır boyu
Uyan! Ey Oğuz’un soyu
Baba, dede, amca, dayı
Bayramdır bu, gel kucaklaş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Haberin duyarsın peyikler ilen
Yaramı sarsınlar şehidler ilen
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ilen
Dost senin derdinden ben yana yana
Ya dost, Ya dost, Ya dost, Ya dost,
Abdal Pir Sultan’ım, doldum eksildim
Yemeden, içmeden, sudan, kesildim
Zülfün kemendine kondum, asıldım
Dost senin derdinden ben yana yana
Ya dost, Ya dost, Ya dost, Ya dost.
Pir Sultan Abdal
Ötme bülbül ötme şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim, eridi yağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Ya dost, Ya dost, Ya dost, Ya dost,
Deryadan bölünmüş sellere döndüm
Ateşi kararmış küllere döndüm
Vakitsiz açılmış güllere döndüm
Dost senin derdinden ben yana yana
Ya dost, Ya dost, Ya dost, Ya dost,
Ta ezelden hür milletiz,
Soyu-sopu gür milletiz,
Kandan, candan bir milletiz,
Bir temel, bir duvar, bir taş
Alevî, Sünnî, Kızılbaş!
Aynı mayadan yoğrulan,
“Türk”, “Türkmen” diye çağrılan,
Aynı kıbleye doğrulan,
Bir secdeye konulan baş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Dedemiz bir. Torunlarız,
Dün, bugün, ve yarınlarız
Yüceleriz, derinleriz…
Yunus Emre, Hacı Bektaş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Oğuz’un yirmi dört boyu,
Yüce Türk’ün şanlı soyu,
Dede, baba, amca, dayı,
Bibi, teyze, bacı, kardaş..
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Öz kardaşlar olmaz dargın
Dargın olsa, düşer yorgun
Haykır gece, gündüz hergün:
Bir temel, bir duvar, bir taş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Bilsin bunu ar edenler.
Söz, cana kâr edenler…
Soyunu inkâr edenler
Haramzadedir; ey kardaş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Uyudun, kaç asır boyu
Uyan! Ey Oğuz’un soyu
Baba, dede, amca, dayı
Bayramdır bu, gel kucaklaş
Alevî, Sünnî Kızılbaş!
Haberin duyarsın peyikler ilen
Yaramı sarsınlar şehidler ilen
Kırk yıl dağda gezdim geyikler ilen
Dost senin derdinden ben yana yana
Ya dost, Ya dost, Ya dost, Ya dost,
Abdal Pir Sultan’ım, doldum eksildim
Yemeden, içmeden, sudan, kesildim
Zülfün kemendine kondum, asıldım
Dost senin derdinden ben yana yana
Ya dost, Ya dost, Ya dost, Ya dost.
Pir Sultan Abdal
bitlisli babanın oğluna yazdığı mektup
--------------------------------------------------------------------------------
Üzerine olsun Hakkın selami,
Kara gözlerinden öperem oğul..
Almişem elime kağıt kalemi,
Hal-u ahvalımızi tökerem oğul..
Hamd olsun iyiyız şu ana kadar,
Her senemiz geçen yıldan tey beter..
Burelerdan sual edersen eger,
Ne var ne yoh, tek tek sayerem oğul..
Ginan bu kış alti metre yağdi kar,
Şepe geldi her yan oldi tarumar..
Hesaplerem hele yaza üç ay var,
Mıdarem kalmedi dayanem oğıl..
İş güç yoh tikende kar edeminem,
Satış yapeminem, mal alaminem..
Öz yağımnan bile kavruleminem,
Korham ki aklimi aterem oğul...
Saru kızi sattım, verdim odune,
Gücüm yetmez yağe, yarmeye, une...
Zehre de zor ater kışın sonune,
Şaşürmişem nijdem neçarem oğul..
Yağmurde hez oldi bağın duvari,
Leyi basti tarledeki nubari..
Bahamedim pute verdım davari,
Kardeşleran ancah baherem oğul..
Burde ne derman var,ne dohtor hekim,
Söyle fekir sen kım heste olmak kim?
Kaderim jenk olmiş dönmiyor çarkım,
Kimseye naz edip küsemem oğul..
Deden öldi, Kültepe'ye kuyledoh,
Nenen haydi, Ziyaret'e bağledoh..
Ne gün gördoh ne de rehet eyledoh,
İşte en çoh one yanerem oğul..
Yameli pantorum yameli mintan,
Vazgeçtim bu kış de palto maltodan..
Bu gidişle bigün çıhıp kaledan,
Özümi aşşağe aterem oğul..
Göndermişem seni böyük şehire,
Okuyup dönesen gelesen bıre..
Emegimi harcer isen boş yere,
Seni ters yaturur keserem oğul..
Orde çohmiş köti arvat sermiye,
Düşmiyesen o......... kahpeye..
Rabbım seni belalerdan sahliye,
Aklın başan döşür behtanem oğul..
Umudumuz bir Allah'tır bir de sen,
Ohuyesen böyük adem olesen..
Bızi bu hallerdan sen kurtaresen,
Sabırlan ayleri sayerem oğul..
Bu dünyaye nice açtım gözümi,
Yazan katıp kötü yazmiş yazımi..
Böyle sürse ya boğerem özımi,
Ya birgün ficceten giderem oğul..
Dertliyem Bitlis'ın öz halkiyem men,
Bitlis'ın talihi kaderiyem men..
Bu kötü kaderi birgün yinersem,
Gözlerimi rehet kaperem oğul,
Vallahi baba okuduk da yanlış okumuşuz...Bu ülkede hariçten gazel okumak, insanların canına okumak,sadece bildiğini okumak, tarikat liderlerinin ziyaretine gidip okunmak doğruymuş...
--------------------------------------------------------------------------------
Üzerine olsun Hakkın selami,
Kara gözlerinden öperem oğul..
Almişem elime kağıt kalemi,
Hal-u ahvalımızi tökerem oğul..
Hamd olsun iyiyız şu ana kadar,
Her senemiz geçen yıldan tey beter..
Burelerdan sual edersen eger,
Ne var ne yoh, tek tek sayerem oğul..
Ginan bu kış alti metre yağdi kar,
Şepe geldi her yan oldi tarumar..
Hesaplerem hele yaza üç ay var,
Mıdarem kalmedi dayanem oğıl..
İş güç yoh tikende kar edeminem,
Satış yapeminem, mal alaminem..
Öz yağımnan bile kavruleminem,
Korham ki aklimi aterem oğul...
Saru kızi sattım, verdim odune,
Gücüm yetmez yağe, yarmeye, une...
Zehre de zor ater kışın sonune,
Şaşürmişem nijdem neçarem oğul..
Yağmurde hez oldi bağın duvari,
Leyi basti tarledeki nubari..
Bahamedim pute verdım davari,
Kardeşleran ancah baherem oğul..
Burde ne derman var,ne dohtor hekim,
Söyle fekir sen kım heste olmak kim?
Kaderim jenk olmiş dönmiyor çarkım,
Kimseye naz edip küsemem oğul..
Deden öldi, Kültepe'ye kuyledoh,
Nenen haydi, Ziyaret'e bağledoh..
Ne gün gördoh ne de rehet eyledoh,
İşte en çoh one yanerem oğul..
Yameli pantorum yameli mintan,
Vazgeçtim bu kış de palto maltodan..
Bu gidişle bigün çıhıp kaledan,
Özümi aşşağe aterem oğul..
Göndermişem seni böyük şehire,
Okuyup dönesen gelesen bıre..
Emegimi harcer isen boş yere,
Seni ters yaturur keserem oğul..
Orde çohmiş köti arvat sermiye,
Düşmiyesen o......... kahpeye..
Rabbım seni belalerdan sahliye,
Aklın başan döşür behtanem oğul..
Umudumuz bir Allah'tır bir de sen,
Ohuyesen böyük adem olesen..
Bızi bu hallerdan sen kurtaresen,
Sabırlan ayleri sayerem oğul..
Bu dünyaye nice açtım gözümi,
Yazan katıp kötü yazmiş yazımi..
Böyle sürse ya boğerem özımi,
Ya birgün ficceten giderem oğul..
Dertliyem Bitlis'ın öz halkiyem men,
Bitlis'ın talihi kaderiyem men..
Bu kötü kaderi birgün yinersem,
Gözlerimi rehet kaperem oğul,
Vallahi baba okuduk da yanlış okumuşuz...Bu ülkede hariçten gazel okumak, insanların canına okumak,sadece bildiğini okumak, tarikat liderlerinin ziyaretine gidip okunmak doğruymuş...
BENİ GÜZEL HATIRLA
Beni güzel hatırla
Bunlar son satırlar
Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
Yada bir yağmr sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim
Belkide bir rüyaydım
Senin için..
Uyandın ve ben bittim
Beni güzel hatırla
Çünkü sevdim seni ben her şeyini
Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
Beni üzdün kınamadım
Alışıktım vefasızlığa el oldun aldırmadım
Beni güzel hatırla
Sayfalarca mektup bıraktım sana
Şiirler yazdım her gece
Çoğunu okutmadım
Sakladım günahını sevabını içimde
Sessizce gittim senden öncekiler gibi sende anlamadın
Beni güzel hatırla
Sana unutulmaz geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar
Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda
Ne arasan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda
Beni güzel hatırla
Dizlerimde uyuduğunu düşün
Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
Anlından öptüğüm dakikaları
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun
Bu da sana son sürprizim olsun
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla
GİDİYORUM …
Orhan Veli Kanık
Beni güzel hatırla
Bunlar son satırlar
Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
Yada bir yağmr sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu kaybolup gittim
Belkide bir rüyaydım
Senin için..
Uyandın ve ben bittim
Beni güzel hatırla
Çünkü sevdim seni ben her şeyini
Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
Beni üzdün kınamadım
Alışıktım vefasızlığa el oldun aldırmadım
Beni güzel hatırla
Sayfalarca mektup bıraktım sana
Şiirler yazdım her gece
Çoğunu okutmadım
Sakladım günahını sevabını içimde
Sessizce gittim senden öncekiler gibi sende anlamadın
Beni güzel hatırla
Sana unutulmaz geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar
Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda
Ne arasan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda
Beni güzel hatırla
Dizlerimde uyuduğunu düşün
Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
Anlından öptüğüm dakikaları
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun
Bu da sana son sürprizim olsun
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla
GİDİYORUM …
Orhan Veli Kanık
Mükemmel şiir hocam çok sağol, içim açıldı tekrar okuyunca...
NOEL BABA
Yılbaşı neyimiz olu diye soruyorum.
Fakat,
29 Ekim'imiz midir?
30 Ağustos'umuz mudur?
Şeker Bayramı'mız mı?
Kandilimiz mi?
Kurban Bayramı'mız mı?
Diye sual açmak da yersiz olmazdı...
Biz muharremlerle, martlarla başlayan yıllar da biliriz...
Ki; hiçbiri böyle şımarıklıkla,
Böyle ayyaşlıkla,
Böyle kumarbazlıkla açılmazdı.
Hepsi efendi yıllardı...
Memleketimize -herhalde- Beyoğlu'ndan giren,
Haliç'i atlayarak Fatih'lere, Aksaray'lara, sonra Rumeli'ye
Ve boğazı aşarak,
Önce Kadıköy'lere, Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara
Ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak neyimiz olur?
Babamız mı?Dedemiz mi?Amcamız mı?
Yoksa...
Avrupalılıktan pirimiz mi?
İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar
Her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir?
Bir resmine bakarsanız havarilere,
Öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı
Aramızda neyin nesidir?
Bunu hiç merak ettiniz mi?
Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu :
O, haçlı seferlerinden kalma bir kılınç artığıdır.
O zaman silahla giremediği yerlere,
Şimdi beyaz sakalıyla, saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor...
O evimize girerken, eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir...
Kardeşlerini mukaddes savaşa hazırlamaktan geliyor...
O adıyla sanıyla bir misyonerdir ki,
Şu memlekette ocağına incir dikildikten sonra kılığını değiştirmiş.
Ve bizi avlamaya kucağında getirdiği oyuncaklarla,
En can alıcı noktamızdan,
Çocuklarımızdan başlamıştır...
Bu cömertliğin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz?
Fedakarlığının sebebini düşünmediniz mi?
Bırakın onun hakkından ben gelirim...
İşte! Sakalını çekince gördünüz,
Sakalı elimde kaldı ve altından Lüsifer çıktı...
Bilirsiniz ki casuslar da kıyafetlrini ekseriya böyle değiştirirler
Bu mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin!
Yahut bırakın!
Haç'ında çarmıha gereyim onu!
Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa,
Çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız.
Muhakkak Bir şeyimizi çalmıştır...
Yılbaşı neyimiz olu diye soruyorum.
Fakat,
29 Ekim'imiz midir?
30 Ağustos'umuz mudur?
Şeker Bayramı'mız mı?
Kandilimiz mi?
Kurban Bayramı'mız mı?
Diye sual açmak da yersiz olmazdı...
Biz muharremlerle, martlarla başlayan yıllar da biliriz...
Ki; hiçbiri böyle şımarıklıkla,
Böyle ayyaşlıkla,
Böyle kumarbazlıkla açılmazdı.
Hepsi efendi yıllardı...
Memleketimize -herhalde- Beyoğlu'ndan giren,
Haliç'i atlayarak Fatih'lere, Aksaray'lara, sonra Rumeli'ye
Ve boğazı aşarak,
Önce Kadıköy'lere, Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara
Ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak neyimiz olur?
Babamız mı?Dedemiz mi?Amcamız mı?
Yoksa...
Avrupalılıktan pirimiz mi?
İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar
Her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir?
Bir resmine bakarsanız havarilere,
Öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı
Aramızda neyin nesidir?
Bunu hiç merak ettiniz mi?
Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu :
O, haçlı seferlerinden kalma bir kılınç artığıdır.
O zaman silahla giremediği yerlere,
Şimdi beyaz sakalıyla, saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor...
O evimize girerken, eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir...
Kardeşlerini mukaddes savaşa hazırlamaktan geliyor...
O adıyla sanıyla bir misyonerdir ki,
Şu memlekette ocağına incir dikildikten sonra kılığını değiştirmiş.
Ve bizi avlamaya kucağında getirdiği oyuncaklarla,
En can alıcı noktamızdan,
Çocuklarımızdan başlamıştır...
Bu cömertliğin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz?
Fedakarlığının sebebini düşünmediniz mi?
Bırakın onun hakkından ben gelirim...
İşte! Sakalını çekince gördünüz,
Sakalı elimde kaldı ve altından Lüsifer çıktı...
Bilirsiniz ki casuslar da kıyafetlrini ekseriya böyle değiştirirler
Bu mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin!
Yahut bırakın!
Haç'ında çarmıha gereyim onu!
Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa,
Çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız.
Muhakkak Bir şeyimizi çalmıştır...
BEBEĞE İHTAR
Şiir: Abdurrahim Karakoç
Müzik: Hasan Sağındık
GEÇMİŞTE YAĞMANIN HASAT DÖNEMİ
ACELE GEL DİYE ÇAĞIRDIM SENİ
ŞİMDİ İŞ DEĞİŞTİ DUR DİNLE BENİ
DOKUZ AYLIK YOLU ALTMIŞ AYDA ÇEK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
EMMİN, DAYIN, ANNEN, BABAN KERESTE
İŞÇİ, MEMUR, ÇİFTÇİ, ÇOBAN KERESTE
ÇARŞI, PAZAR, YAZI, YABAN KERESTE
İNSANLAR YA MERTEK YA ORTA DİREK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
DOĞARSAN ÜÇ GÜNLÜK İŞ BULAMAZSIN
ACIKIRSIN EKMEK, AŞ BULAMAZSIN
UCUZ TOPRAK, BELEŞ TAŞ BULAMAZSIN
YAŞAMAK REZİLLİK, RÜSVAYLIK DEMEK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
ARI PETEĞİNDE AĞULU BAL VAR
KAÇIP KURTULMAYA NE YÖN, NE YOL VAR
SIKIVER DİŞİNİ ANNENE YALVAR
BURADAN RAHATTIR ORDA BEKLEMEK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
KURTLAR SÜLÜK OLDU SIYRILDI POSTTAN
KAÇAN KURTULUYOR AHBAPTAN, DOSTTAN
DEĞİŞTİ BAHÇIVAN, BOZULDU BOSTAN
HIYARLAR ACIDIR, KARPUZLAR KELEK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
VAZİYET BAMBAŞKA VAZİYET OLDU
YAŞAMAK İŞKENCE, EZİYET OLDU
DALKAVUKLUK ÜSTÜN MEZİYET OLDU
SANATKARLAR SANSAR, DAHİLER ŞEBEK
SÖZÜMÜ DİNLERSEN HİÇ DOĞMA BEBEK
Şiir: Abdurrahim Karakoç
Müzik: Hasan Sağındık
GEÇMİŞTE YAĞMANIN HASAT DÖNEMİ
ACELE GEL DİYE ÇAĞIRDIM SENİ
ŞİMDİ İŞ DEĞİŞTİ DUR DİNLE BENİ
DOKUZ AYLIK YOLU ALTMIŞ AYDA ÇEK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
EMMİN, DAYIN, ANNEN, BABAN KERESTE
İŞÇİ, MEMUR, ÇİFTÇİ, ÇOBAN KERESTE
ÇARŞI, PAZAR, YAZI, YABAN KERESTE
İNSANLAR YA MERTEK YA ORTA DİREK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
DOĞARSAN ÜÇ GÜNLÜK İŞ BULAMAZSIN
ACIKIRSIN EKMEK, AŞ BULAMAZSIN
UCUZ TOPRAK, BELEŞ TAŞ BULAMAZSIN
YAŞAMAK REZİLLİK, RÜSVAYLIK DEMEK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
ARI PETEĞİNDE AĞULU BAL VAR
KAÇIP KURTULMAYA NE YÖN, NE YOL VAR
SIKIVER DİŞİNİ ANNENE YALVAR
BURADAN RAHATTIR ORDA BEKLEMEK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
KURTLAR SÜLÜK OLDU SIYRILDI POSTTAN
KAÇAN KURTULUYOR AHBAPTAN, DOSTTAN
DEĞİŞTİ BAHÇIVAN, BOZULDU BOSTAN
HIYARLAR ACIDIR, KARPUZLAR KELEK
BEŞ SENE DOLMADAN DOĞMA HA BEBEK
VAZİYET BAMBAŞKA VAZİYET OLDU
YAŞAMAK İŞKENCE, EZİYET OLDU
DALKAVUKLUK ÜSTÜN MEZİYET OLDU
SANATKARLAR SANSAR, DAHİLER ŞEBEK
SÖZÜMÜ DİNLERSEN HİÇ DOĞMA BEBEK
Vesselam
Ben böyle bilmezdim bu bizim yurdu
Bambaşka bir hali varmış vesselam!
Vay anam vay,nelerini doyurdu
Bol kaymağı balı varmış vesselam!
Başa geçen doğru dürüst olmadı
De ki bana şu geldi de çalmadı
Testisini doldurmayan kalmadı
Kurumayan gölü varmış vesselam!
Kimi geldi sunta ile götürdü
Kimi geldi çanta ile götürdü
Her biri bir avantayla götürdü
Gani para,pulu varmış vesselam!
Mayısına Eylülüne Mart`ına
Güvendik de dindi mi ki fırtına
İçten dıştan hep bindiler sırtına
Bükülmeyen beli varmış vesselam!
Bırak dünü bugün bile seyret be
Yıkmak için ediyorlar gayret be
Daha hala gık demedi hayret be
Bıçak açmaz dili varmış vesselam!
Benim aklım benim fikrim yetmedi
Bu memleket nasıl hala batmadı
Gelen yedi,giden yedi bitmedi
Tükenmeyen malı varmış vesselam!
Ozan Arif Şirin