Subpage under development, new version coming soon!
Subject: Şiir-Edebiyat
Vesselam
Ben böyle bilmezdim bu bizim yurdu
Bambaşka bir hali varmış vesselam!
Vay anam vay,nelerini doyurdu
Bol kaymağı balı varmış vesselam!
Başa geçen doğru dürüst olmadı
De ki bana şu geldi de çalmadı
Testisini doldurmayan kalmadı
Kurumayan gölü varmış vesselam!
Kimi geldi sunta ile götürdü
Kimi geldi çanta ile götürdü
Her biri bir avantayla götürdü
Gani para,pulu varmış vesselam!
Mayısına Eylülüne Mart`ına
Güvendik de dindi mi ki fırtına
İçten dıştan hep bindiler sırtına
Bükülmeyen beli varmış vesselam!
Bırak dünü bugün bile seyret be
Yıkmak için ediyorlar gayret be
Daha hala gık demedi hayret be
Bıçak açmaz dili varmış vesselam!
Benim aklım benim fikrim yetmedi
Bu memleket nasıl hala batmadı
Gelen yedi,giden yedi bitmedi
Tükenmeyen malı varmış vesselam!
Ozan Arif Şirin
BADEM AĞACI
Yalancı baharmı aldattı seni güzelim
Dallarında şakıyan aşk çiçekleri.
Bir yanı pembe , bir yanı beyaz.
Giymişsin üstüne süslü gelinliği
Hani daha dün karakıştı,
Dalların kurumuş yaprakların solmuştu
Ölenlerin ardından yüreğin yas tutmuştu.
Yalancı baharmı aldattı seni güzelim
Yoksa bir avuç toprakmı oldu yasın.
Acıyı çabuk unutup vefazılığa yönelenler için yazılan bu şiiri çok severim...
Son günlerde umutsuzluğa düşmüş, hayattan zevk alamayan, genel bir üzüntülü ruh haline sahip, hayatını ertelediğini düşünen...bir arkadaşım için umutlandırıcı, neşelendirici vb. bir şiir arıyorum var mı bildiğiniz arkadaşlar?
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol Behramoğlu
(edited)
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol Behramoğlu
(edited)
Yaşamaya Dair
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak…
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
‘Yaşadım’ diyebilmen için…
(edited)
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak…
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
‘Yaşadım’ diyebilmen için…
(edited)
Geldik Yine İncelen Yere
Ahlayıp vahlarken hasta yatağında,
Gördün gülümsedin çünkü vardı daha kötüsü yanda.
Sevdin,saramadın belki sevdiğini o anda
Ne var ki sarhoş ve yalnız herkes bu zamanda.
Hayvanlar gibidir kimi insan da dört yanı bir kafes,
Çık,gez,dolaş da özgürce al nefes.
Olan oldu de ve geç kaçmaz o zaman heves,
Karanlığın ardında şafak var hep bunu sez.
Vur kendine kalk doğrul,ruhun hırsa bürünsün,
Yeter yahu demeyip,dizlerin mi sürünsün?
Kendine acıma gör,düşenlerden güçlüsün,
Yarını bırak,bırak ki yarınki sen düşünsün.
Bir tokat çok yaman mıdır,eğdirecek yüzünü,
Bu fırtına hanidir koparacak cüzünü.
Diyen ne söyler desin,sen bilirsin özünü,
O el senden pek midir,sakınasın sözünü?
Kimler yürüdü geçti,saydın hangi isimler,
Uzun,kısa,az ya çok gördün nice cisimler?
Ağla istersen kabûl,ne derlerse desinler,
Sen yoluna yoldaş ol,sevsin ya sevmesinler.
Rüzgar okşar tenini,sıvazlar sırtı güneş
Varsın dostun olmasın,canan doğa sana eş.
Acıtır ben bilirim gönlünde varsa ateş,
Varsın sen körükleme,yıllar kalmış üç ya beş.
Yaşayan bilmez kadri,şu ölüler ne yapsın?
Onlar ister bir dakika,hadi yaşayan yatsın.
Bak yaşamak ne tatlı,isteyen dram satsın,
Sen yüzmeye devam et ister gemiler batsın.
Her an oldu bittidir,bir sonraki hediye,
Yine güneş doğacak,dost bu korku ne diye?
Şimdi varsa gözyaşı,gideceğiz gülmeye,
Herşey bir tecrübedir,gitmiyorsak ölmeye.
Ahlayıp vahlarken hasta yatağında,
Gördün gülümsedin çünkü vardı daha kötüsü yanda.
Sevdin,saramadın belki sevdiğini o anda
Ne var ki sarhoş ve yalnız herkes bu zamanda.
Hayvanlar gibidir kimi insan da dört yanı bir kafes,
Çık,gez,dolaş da özgürce al nefes.
Olan oldu de ve geç kaçmaz o zaman heves,
Karanlığın ardında şafak var hep bunu sez.
Vur kendine kalk doğrul,ruhun hırsa bürünsün,
Yeter yahu demeyip,dizlerin mi sürünsün?
Kendine acıma gör,düşenlerden güçlüsün,
Yarını bırak,bırak ki yarınki sen düşünsün.
Bir tokat çok yaman mıdır,eğdirecek yüzünü,
Bu fırtına hanidir koparacak cüzünü.
Diyen ne söyler desin,sen bilirsin özünü,
O el senden pek midir,sakınasın sözünü?
Kimler yürüdü geçti,saydın hangi isimler,
Uzun,kısa,az ya çok gördün nice cisimler?
Ağla istersen kabûl,ne derlerse desinler,
Sen yoluna yoldaş ol,sevsin ya sevmesinler.
Rüzgar okşar tenini,sıvazlar sırtı güneş
Varsın dostun olmasın,canan doğa sana eş.
Acıtır ben bilirim gönlünde varsa ateş,
Varsın sen körükleme,yıllar kalmış üç ya beş.
Yaşayan bilmez kadri,şu ölüler ne yapsın?
Onlar ister bir dakika,hadi yaşayan yatsın.
Bak yaşamak ne tatlı,isteyen dram satsın,
Sen yüzmeye devam et ister gemiler batsın.
Her an oldu bittidir,bir sonraki hediye,
Yine güneş doğacak,dost bu korku ne diye?
Şimdi varsa gözyaşı,gideceğiz gülmeye,
Herşey bir tecrübedir,gitmiyorsak ölmeye.
kendim bir şiir yasdım belki beğenirsinz.
resmine bakıp gecsede günler
hayatım sen oldun aylar günler
bir gün biter diye korkar oldum
bu güzel günler
Bitmicek biliyorum
Senin kadar bende seviyorum
ölsemde vazgeçmicem
ben seni cok seviyorum
istersen haykır . yada haykırma fark etmes
bu yürek seni ister vazgecmez
Seviyorum seni işte napayım
senden baskasını bu kalp istemez
sıkıldım artık kısa 4 lüklerden
sığdıramıyorum cunki seni onlara
özetleyip geçiyorum kusura bakma
cok seviyorum ama sakın unutma
bir kız yüzünden şairliğe özendim biras :P
resmine bakıp gecsede günler
hayatım sen oldun aylar günler
bir gün biter diye korkar oldum
bu güzel günler
Bitmicek biliyorum
Senin kadar bende seviyorum
ölsemde vazgeçmicem
ben seni cok seviyorum
istersen haykır . yada haykırma fark etmes
bu yürek seni ister vazgecmez
Seviyorum seni işte napayım
senden baskasını bu kalp istemez
sıkıldım artık kısa 4 lüklerden
sığdıramıyorum cunki seni onlara
özetleyip geçiyorum kusura bakma
cok seviyorum ama sakın unutma
bir kız yüzünden şairliğe özendim biras :P
Hocam şu 'z' yerine 's' kullanma kültüründen de bir arındırsan yazını gerçekten daha hoş olur :)
Dil kullanımına önem verirsen bir okuyucu olarak yazını daha etkili bulurum tavsiyemdir hani ;)
KOCA REİS
Toplandılar limanda, Tayfa ve koca reis
Giydiler tulumları tan yeri ağarmadan
Sonra hep bir ağızdan,
Vira Bismillah çekip
Açıldılar denize
Bağırıp çağırmadan
Birden haykırdı Reis
Bu hesap görülmeli
Katil balinaları
Bu denizden sürmeli
Balinalar göründü
Düştüler peşlerine
Başkaları karışmaz
İstedi işlerine
Oyalanmak olmazdı
İşlerine baktılar
Vurdular balinayı
Cigarayı yaktılar
Bu iş burada bitmez
Gene gelirler bunlar
Hep tetikte kalmalı
Uslanmaz bu melunlar
Diye haykırdı Reis
Hemen demir almalı
Ülkemin denizleri
Artık huzur bulmalı
Esat KABAKLI
Toplandılar limanda, Tayfa ve koca reis
Giydiler tulumları tan yeri ağarmadan
Sonra hep bir ağızdan,
Vira Bismillah çekip
Açıldılar denize
Bağırıp çağırmadan
Birden haykırdı Reis
Bu hesap görülmeli
Katil balinaları
Bu denizden sürmeli
Balinalar göründü
Düştüler peşlerine
Başkaları karışmaz
İstedi işlerine
Oyalanmak olmazdı
İşlerine baktılar
Vurdular balinayı
Cigarayı yaktılar
Bu iş burada bitmez
Gene gelirler bunlar
Hep tetikte kalmalı
Uslanmaz bu melunlar
Diye haykırdı Reis
Hemen demir almalı
Ülkemin denizleri
Artık huzur bulmalı
Esat KABAKLI
ÖĞRETMENE MEKTUP
ABRAHAM LİNCOLN’DEN MEKTUP...
Abraham Lincoln tarafından oğlunun öğretmenine yazılmış bir mektup:
“ Zaman alacak biliyorum,
Fakat eğer öğretebilirsen ona,
Kazanılan bir liranın, bulunan beş liradan
Daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona
Ve hem de kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
Eğer yapabilirsen,
Sessiz kahkahaların gizemini öğret ona.
Bırak erken öğrensin,
Zorbaların görünüşte galip olduklarını...
Eğer yapabilirsen, ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat onu sessiz zamanlarda tanı.
Gökyüzündeki kuşların, güneşin altındaki arıların,
Ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin
Ebedi gizemini düşünebileceği.
Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan
Çok daha önemli olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerini inanmasını öğret,
Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi.
Tüm insanları dinlemesini öğret ona,
Fakat tüm söylediklerini
Gerçeğin eleğinden geçirmesini,
Ve sadece iyi olanları almasını da öğret.
Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile
Nasıl gülümseyeceğini öğret ona.
Göz yaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.
Ona kuvvetini ve beynini
En yüksek fiyatı verene satmasını,
Fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna
Fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uğultulu bir insan kalabalığına
Kulaklarını tıkamasını öğret ona.
Ve eğer kendisinin haklı olduğunu inanıyorsa,
Dimdik dikilip savaşmasını öğret.
ABRAHAM LİNCOLN’DEN MEKTUP...
Abraham Lincoln tarafından oğlunun öğretmenine yazılmış bir mektup:
“ Zaman alacak biliyorum,
Fakat eğer öğretebilirsen ona,
Kazanılan bir liranın, bulunan beş liradan
Daha değerli olduğunu öğret.
Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona
Ve hem de kazanmaktan neşe duymayı.
Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu.
Eğer yapabilirsen,
Sessiz kahkahaların gizemini öğret ona.
Bırak erken öğrensin,
Zorbaların görünüşte galip olduklarını...
Eğer yapabilirsen, ona kitapların mucizelerini öğret.
Fakat onu sessiz zamanlarda tanı.
Gökyüzündeki kuşların, güneşin altındaki arıların,
Ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin
Ebedi gizemini düşünebileceği.
Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan
Çok daha önemli olduğunu öğret ona.
Ona kendi fikirlerini inanmasını öğret,
Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi.
Tüm insanları dinlemesini öğret ona,
Fakat tüm söylediklerini
Gerçeğin eleğinden geçirmesini,
Ve sadece iyi olanları almasını da öğret.
Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile
Nasıl gülümseyeceğini öğret ona.
Göz yaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret.
Ona kuvvetini ve beynini
En yüksek fiyatı verene satmasını,
Fakat hiçbir zaman kalbine ve ruhuna
Fiyat etiketi koymamasını öğret.
Uğultulu bir insan kalabalığına
Kulaklarını tıkamasını öğret ona.
Ve eğer kendisinin haklı olduğunu inanıyorsa,
Dimdik dikilip savaşmasını öğret.