Azərbaycan dili Bahasa Indonesia Bosanski Català Čeština Dansk Deutsch Eesti English Español Français Galego Hrvatski Italiano Latviešu Lietuvių Magyar Malti Mакедонски Nederlands Norsk Polski Português Português BR Românã Slovenčina Srpski Suomi Svenska Tiếng Việt Türkçe Ελληνικά Български Русский Українська Հայերեն ქართული ენა 中文
Subpage under development, new version coming soon!

Subject: paranormal ve doğa üstü olaylar

2010-05-29 16:54:31
Arkadaşlar bu aşağıdaki olayı ben yaşadım ve ben yazdım yani alındı değildir ve inanın doğru.Benle birlikte 3 kuzenim annem ve ben gördük.



Merhaba arkadaşlar.Öncelikle sizlere ufolarla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum; 8 yada 9 yaşındaydım.Antalyanın küçük bir tatil kasabası olan Kalkan'daydık.Sanırım sonbahardı.Saat sabaha karşı 5:30.karşımızda deniz var denizin üstünde de tepe/dağ var dağın üstündede elektrik santrali gibi birşey.Annem beni çağırdı ben o sırada tv izliyordum.balkondan bir baktım elektrik santralinin üstünde çok ama çok parlak yatay elips şeklinde bir nesne.Döndüğü anlaşılıyordu.30 dakika boyunda orada durdu ve sonra bir anda ışık patlaması gibi kayboldu.Şimdi anlatırken bile tüylerim diken diken oluyor inanın.Özellikle kayboluş anı çok garipti.Etrafa yaydığı ışık bir anda 2 yada 3 katı olmuştu sanki fotoğraf flaşı gibi bir anda parladı ve sonra söndü.Aynı flaş gibiydi.Ve o günden sonra ben ufolara inanıyorum.Ve koskoca evrende yalnız olmadığımızı düşünüyorum.Ufonun üstünde durduğu dağda elektrik santrali olması sizcede garip değilmi? Belkide olası bir patlamayı engellemiş olabilirler.Haktan Akdoğan bir savaşta radyo aktif bombanın kullanıldığı yerde ufoların belirdiğini ve saatlerce orada durduğunu anlatmıştı.Sonuç ise ufoların 6 saat boyunca bütün radyasyonu temizlemesi.Eğer radyasyon temizlenmemiş olsaydı oradaki doğal yaşam bitebilirmiş.Yukarıdaki yazıdada zaten doğal yaşamı korumalarıyla ilgili bir şeyler var.Dağın tepesindeki ufolarda santralin olası bir kaza yapmasını engellemiş olabilir diye düşünüyorum çünkü dağ tamamen ağaçlık.dağın altındada mis gibi deniz var zaten.Ayrıca bizim izlediğimizi bildiklerini düşünüyorum çünkü arada bir ışıklarıyla sinyal veriyorlardı sanki bizi izleyin dercesine...
2010-05-30 10:17:53
bak işte bu.. diğer anlattıklarını al bi kenara at :) ama bu anlattığına inanırım.. çünkü benim zihnim her zaman beni sorgulamışdır koca evrende tekmiyiz diye.. bende uzaylılar ve ufolara inanırım.. ara sıra gelip bizleriz izleyip giderler.. ama birde şöyle düşünsenize.. eğer uzaylılar gerçekten varsa. ve biz insan oğlu daha yeni yeni aya çıkıyorsak... hatta çıktığımızda.. zor bela geliyorsak.. bu adamlarda muhteşem bir teknoloji olmalı değilmi ? uzay gemileri felan.. ulan keske uzaylı olsaymışız.. son model uzay gemimle caddede turlardım :)))
2010-05-30 12:02:42
hepimiz uzaylıyız:) değilmiyiz:)
2010-05-30 20:37:46
bende yanlayarak lastik yakardım :D
2010-05-30 20:38:53
uzaylılarla ilgili birşeyler yazayımmı? kaçırılma olayları filan :D

Edit: imlâ
(edited)
2010-05-30 22:39:28
yaz yaz.. :D okuruz
2010-05-30 22:44:31
bi tane de ben paylaşiim;

wakti zamaninda bi klüp warmiş şampiyonlar liginden elenip uefaya gitmiş orada ingiliz italyan alman vs. birçok takimi elemiş ve uefa kupasini almış üstelik hiç de yenilmeden!!! sonrada süper kupada r madrid'e ayari vermiş ve süper kupayi müzesine götürmüş...

ama türkiyede öyle içine sindirilemeyen bir olaymış ki kimileri gercekten bunu paranormal ve doğaüstü bulmuş tesadüf demiş...
neymiş efendim tesadüfmüş...
2010-05-30 22:47:08
:==)))))
2010-05-31 23:33:47
4 Fantom Savaş Uçağımız, UFO İle Karşılaştı

01 Ekim 2006'de Diyarbakır'dan dönmekte olan Eskişehir 1. Ana Jet Hava Üssüne bağlı Binbaşı Hakan Erten komutasındaki 4 adet Fantom tipi askeri jetlerimiz havada bir UFO ile karşı karşıya geldiler.

Olay, geçen Cumartesi'yi Pazar'a bağlayan gece saat 01:00 / 01:30 sularında meydana geldi. Diyarbakır'dan dönmekte olan 4 uçaktan oluşan Fantom filosu, uçaklarının radarlarında tanımlanamayan bir cisim tespit ettiler ve filoya komutalık eden Binbaşı Hakan Erten'in talimatıyla 4 Fantom'da bu garip cismi tespit etmek için cisme doğru yönelirler. Işıklı cisme yaklaştıklarında cismin oval biçimli otobüs büyüklüğünde ve çok parlak ışıklar saçan bir cisim olduğunu gözlemlediklerini belirten Binbaşı Hakan Erten, UFO'nun bir sure Fantomlarımızla yan yana uçtuğunu, daha sonra ise inanılmaz bir süratle, birkaç saniyede ufukta gözden kaybolduğunu belirtmiştir. Cismin kanadı, kuyruğu, motoru..vs yoktur ve hiçbir ses çıkartmadan, çok parlak ışıklar saçarak uçan bu cisim dünyada hiçbir aracın yapamayacağı olağanüstü bir hızla hareket ederek gözden kaybolmuştur.

Başta Pilot Binbaşı Hakan Erten olmak üzere, 4 Fantom savaş uçağı pilotlarımız tarafından gözlemlenen ve yaşanan bu olayda karşılaşılan cismin gerek yapısı, gerek manevraları ve gerek tüm karakteristik özellikleri; meteor, uydu, uçak, helikopter, hava balonu ya da Venüs gibi her hangi bir kategoriyle uygunluk göstermediği çok açıktır. Cismin özellikleri bunun kesinlikle atmosferik ya da doğal bir fenomen olmadığını da açıkça göstermektedir. Ayrıca, aynı gece ve aynı saatlerde (01 Ekim 01:00/ 01:30) tanımlanamayan cisim gördüklerini söyleyen Türkiye'nin değişik bölgelerinden yüzlerce vatandaşımız, gerek Araştırma Merkezimizi gerekse basınımızı arayarak benzer ifadelerle gözlemlerini ihbar etmişlerdir.
2010-05-31 23:40:52
Öncelikle ben bu kitabı okudum.Bu kitaptan alıntılar paylaşacağım:

UFO'larıyla dünyamızı ziyaret eden varlıklar 1972 yılında, bir üniversite profesörü, immünoloji araştırmacısı ve Meksika Atom Enerjisi Komisyonu'nun önde gelen üyesi olan dünyaca ünlü Meksikalı bir bilim adamı olan Prof. R. N. Hernandez ile temas kurdular. Temasçı genç bir kadın görünümündeydi. kadın, ANDROMEDA Takımyıldızındaki (net görüntü ve resimleri son yıllarda Hubble teleskopundan sağlandı) INXTRIA gezegeninden geldiğini söylüyordu. Bu varlık, profesörle çok önemli bilimsel ve sosyolojik sorunları tartıştı ve ona son derece önemli bilgiler verdi ; profesörü uzay gemisine götürerek dünyamızla ilgili pek çok ilginç şey gösterdi. Bu görüşme ile ilgili tüm bilgiler Profesör'ün "kaybolduğu" 1984 yılına dek yapılan temasların , yüzlerce sayfa günlük notları, steno ile kaydedilmiş konuşmalar, tanımlamalar vb'den oluşmaktadır. Orijinali İspanyolca'dır. Aşağıda bu belgelerden derlenen UFO isimli Yrb. Wendelle C. Stevens ve Zitha Rodriguez Montiel tarafından derlenen kitabin 156-170. sayfalarında geçen bir LYA (uzaylı kadın) ve Prof. Hernandez arasında konuşmaya yer verilmiştir.

"Zamanınızdan altı milyon yıl önce , kıtaların tümü tek bir kara parçası meydana getiriyordu. Bunun üzerinde yasayan uluslar birbirlerine oldukça yakındılar. Ancak, bir gece, deniz, Atlantis dediğiniz kenti tümüyle yutuverdi. Bu büyük karanın orta yerinde yasayanlar, kara ikiye bölününce boğuldular. Oldukça bilgiliydiler ancak daha çok bilgi toplamak istemeleri top yekun mahvolmalarına neden oldu."

"Orada o büyük kentte, Atlantisli bilim adamları, askeri üstünlük kazanabilmek için çabalıyorlardı. Bunu yapacak zihinsel kapasiteye ermemiş olmalarına karşın, tüm galaksiye hakim olmak istiyorlardı. Niyetleri, dünyanıza ve sistemin tümüne kayıtsız şartsız egemen olmaktı. "

"Atlantisliler, güneş sisteminin Maldek ( Maldek=Marduk=Nibiru olmasın? ) denen gezegeninden gelmişlerdi. (Bugün orası astroid kuşağı olarak biliniyor.) Bu gezegen , SİON'dan gelen ve bilimsel ilerlemeleri nedeniyle büyük güç kazanmış varlıkların sığınağı olmuştu. Neyse, günün birinde, bilim adamları kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler ve bazıları Dünya'ya göç ettiler. O zamanlar, dünya , güneş sisteminin dördüncü gezegeniydi. Bu sömürgeciler, dünyanın, burada eskiden beri oturan diğer sakinleri için çekilmez hale geldiler ; çünkü , gelişmiş silahlarıyla onları tehdit ederek küçük uluslara boyun eğdiriyor ., sapık amaçlarını ve egemenliklerini bu silahlarla gerçekleştiriyorlardı. Dünya, başka gezegenlerden gelenler için büyük bir sığınak olmuştu. Bunlar arasında, gerek örf ve adetler gerekse genetik olarak büyük farklılıklar vardı. Zengin minerallerden dolayı yeni bir yerleşim bölgesi oluşturan bu gezegen, birçok uygarlığı çekiyordu kendine. O zamanlar, sadece tek bir kara vardı. Gezegeniniz, Maldek gezegeninden büyük kuşkularla gözetlenen bir serayı andırıyordu. "

"Bu silah bir anti nükleer reaktöre ve anti enerjiye sahipti; böylece, ayni zamanda hem molekül parçalayıcı, hem manyetik denge bozucu, hem de güç nötralleştirici ve her çeşit enerjiye karşı alici gibi kullanılabiliyordu. Onunla hayati ve hareketi kontrol edebiliyorlardı."

"Sayesinde, o güne dek erişilmemiş bir güce sahip oldukları bu silaha anti madde cihazı adini verdiler. o devrin konvansiyonel silahları ile bu anti madde silahı arasındaki fark bir uçurum kadar derindi. diğer silahlar, maddeyi yok edebiliyorlar, organik enerjiyi değil. Ama yeni ve onlara göre müthiş kesifleri, onlara insanoğlunun psişik ve spiritüel enerjisini yok etme olanağını sağlıyordu. Evet, bu silah, biri maddesel öteki de spiritüel olan her iki varlığı da yok edebiliyordu

" Pardon LYA, ' her iki varlık' sözüyle ne demek istediğinizi anlayamadım? "

" Evet, sizler, insanin psişik ve organik bileşim maddelerine, ruh ve madde diyorsunuz. Bunlar birer varlıktır. sizin ruh dediğiniz varlık, konvansiyonel ölümle yok olmaz. Onun enerjisi ölümden sonra da devam eder. Ama bu silah, hareket halinde olsun olmasın, (yaşasın, yaşamasın) titreşimsel ya da psişik varlığı bütünüyle yok ediyordu. Bir kez hedefe doğru yönlendirildi mi, artık hedefinin sesini arayıp buluyordu. Bu, ses, o bölgede yasayan insanların soluk alıp vermeleri ya da bitkilerin solunumu olabiliyordu. Kentlerin ve ormanların enerjilerini tümüyle absorbe ederek onları yeryüzünden siliyordu. "

" Bu silah, ona karşı koyacak yolları arayıp bulamayan Maldek'lileri çok telaşlandırdı. Silahın gücü, nedenli küçük olurlarsa olsunlar, tüm canlı hücreleri yok edebiliyordu. Ne kadar büyük olurlarsa olsun, herhangi bir gezegenin yörüngesini değiştirebiliyor, anti manyetik bir vorteks meydana getirerek, yörüngedeki dünyaların çarpışmalarına neden olabiliyordu. "

" Bu korkunç silahın yapılması, Maldeklileri öylesine endişelendiriyordu ki, Dünya'da olup bitebilecek şeyler karşısında büyük bir sorumluluk duymaya başladılar. Sonunda, dünyanıza gelerek, Atlantislileri bu projelerinden vazgeçirmeye ve barış içinde yasamaya ikna etmeye karar verdiler. Ama, geç kalmışlardı. Dünyalılar, bu silahın onlara, gezegenler arası bilim adamları arasında büyük bir güç ve ayrıcalık kazandırdığının farkına varmışlardı. Dünyalıların sürekli karşı koymaları üzerine, Maldeklileri, dünyanın dengesini tehlikeye atma pahasına, silahı, kendileri etkisiz hale getirmeye karar verdiler.

Ancak, her şeye karşın niyetlerini gerçekleştiremediler. Dünyalılar bu silahı, gece gündüz koruma altında tuttukları, devasa bir piramidin içine sakladılar. Bunu gören Maldeklileri savaş ilan ettiler. Bu savaş bir yıl kadar sürdü. Bu, eşit iki güç arasında yapılan, zor ve güçlü bir karsılaşmaydı. Dünyalılar, gerektiğinde silahı kullanmaya karar verdiler. "

" Bütün bu kargaşa sürerken, Maldekli bilim adamları, son bir kez, Atlantislileri bu kararlarından vazgeçirmeye çalıştılar, ama güçlü bir direnişle karsılaştılar. Dünyalılar, yeni güçlerinin simgesi olan silahtan vazgeçmeye yanaşmıyorlardı. Doğrusu, hiç de sağduyu sahibi değillerdi ; kozmik yasayı hiçe sayıyorlardı ; zaten kendi uygarlıklarının yasalarını da sürekli ihlal ediyorlardı. Hücresel hayati sıfırlayan, teknolojiyi tehdit eden, tüm bio-genetik enerjiyi ve güneş sisteminin barışını mahvedecek olan bu silahlarını teslim etmeyi ya da etkisiz hale getirmeyi reddederek, kardeşlerine karşı savaşmayı sürdürdüler.

"Savaşın şiddeti içinde, dünyalılar toprak kaybettiler. diğer güneş sistemlerinden gelen ileri uygarlıklar da Maldekliler'e yardim ediyorlar. O zaman , Dünyalılar, Maldek gezegeninin manyetik alanını kaybetmesine ve yakınındaki diğer gezegenlerle (en yakındaki Mars'tı ) çarpışmasına neden olacak şekilde ayarladıkları silahlarını çalıştırdılar"

"Yörüngesinden çıkan Maldek gezegeni, çok enerji yitirdi. Bu enerji kaybının farkına varan bilim adamları, bir gece, Dünyalıların bu saldırganlığını ve gücünü oluşturan silahı yok etmeye karar verdiler. Maldek laboratuarlarından yayınlanan güçlü bir isin, o büyük kentin (Atlantis) üzerine düşerek, kıtayı ikiye böldü. Bu isin, dünyanın büyük bir bölümünün bir uçurum gibi açılmasına neden olmuştu ve ayni gece , tüm Atlantis kenti sulara gömüldü."

" diğer, daha küçük kentler, büyük bir su baskınının (tufanın, Nuh tufanı mı acaba?) karaları kaplayacağı konusunda uyarılmışlardı; bunların bazıları yine Maldek bilim adamlarının yardımıyla, insanların tahliyesiyle ilgili gerekli önlemleri alabildiler."

"ikiye bölünen büyük kara parçası parçalandı, yavaş yavaş sulara gömülen kısımlarında, birçok masum insan da öldü. Kalan parçaların biri batıya, biri de doğuya doğru savruldu. dünyanın manyetik kutbu kayboldu. O zamandan beri de olması gereken yerde değildir."

"Dünyanız yörüngesini değiştirdi; bu çatışmalardan haberleri dahi olmayan suçsuz uluslar tufanda yok oldular."

"Bugün bile, karalar hareketlerine devam ediyor ve bu hareketleri, o gece sulara gömülmüş bazı kara parçalarının yeniden su yüzüne çıkmasına neden olacak. Dünyanız, o zamandan beri sürekli hareket halindedir. "

"Maldek gezegeni ise, bir süre, yörüngesel enerjisini yitirmeye devam etti ; bu süre içinde Maldeklileri, kendilerine sığınma hakki tanıyan gezegenlere göç ettiler. Sonunda Maldek gezegeni , Mars ve Jüpiter ve hatta Dünya'nızla da çarpışmasını gerektiren bir yörüngeye girdi. (Sümer anlatısıyla örtüşmüyor mu? Ayrıntılar için bu sayfaları takip etmeye devam edin.) Yakın gezegenlere, yağmur gibi göktaşları yağdırdı. Bu kozmik toza Satürn halkalarında hala rastlanabilir... Bu parçaların diğerleri , halen astroid kuşağı adini verdiğiniz bölgede, bir düzene girmeye çalışıyorlar."

"anti madde silahı da, Florida açıklarında , BİMİNİ dediğiniz adacıklar arasına rastlayan bölgede , denizin dibine gömülmüş büyük piramidin içinde duruyor."

Büyük şaşkınlıkla ona baktım. bu öyküye inanıp inanmamak konusunda ikircikli kaldığımı anladı. Kendimi aşağılanmış hissediyordum. Yavaşça sordum:

"Hala okyanusun dibinde mi yani?"

Evet, profesör" dedi, " Yıldızlararası topluluk, simdi eskisinden daha çok endişeleniyor. Çünkü, artık zayıflamış olmasına rağmen, eğer güneş ışınları tarafından aktive edilirse, dünyanızda manyetik değişikliklere ve molekül bozulmalarına neden olabilir. "

" Bu anti madde silahı, korkunç etkilerini, değişik şekillerde fakat sik sik gösteriyor. Bu da bilim adamlarınız dikkatini , o bölgede olup bitenlere çekiyor. O bölgede, pusulalar, iletişim ve deniz trafiği sik sik aksıyor. Hala, Solar güç tarafından uyarılıp aktive edildiği zaman, yasam enerjisini algıladığında, enerji vorteks(girdap)ini harekete geçiriyor. Ayrıca, çevresinde, tepkime ile çalışan herhangi bir alet algıladığında anti molekül alanının uyarıldığı kesindir. Aslında bir sesle hareket geçer. Hala, kullanılır durumda ve çok tehlikelidir. Sizin ona erişmeniz olanaksız, çünkü, gücü karşısında hemen yok olursunuz."

"Bunca yıldan sonra, hala dediğiniz kadar öldürücü mü?"

"Aslında profesör" dedi. , heyecanlı bir duyarlılıkla, " onu ele geçirmek isteyen birçok yıldız toplumu var; ancak, dünyanıza gelip, araştırma ve analizler yaparak silahın yerini bulmaları ve onu çıkarmaları için gereken izin , üstün varlıklar tarafından onlara verilmiyor. Ne onlar ne de siz, anti enerjiyi ve anti maddeyi kontrol altında tutacak ve onu etkisizleştirecek kadar bilgiye sahipsizin. Bu bilgi sadece gelişmiş varlıklarda var"

"Bunu siz başarabilir misiniz LYA ?"

Tabii profesör. Unutmayın ki , biz bir bilim ve kesif grubuyuz. Ancak, bu dünyanızı anti madde güçlerine maruz bırakır. Biz hayata saygıyı esas alırız. Sadece maddesel değil, enerjik hayata da. Bizim prensiplerimiz, canlı türlerini yaşatmaya ve geliştirmeye çalışmaktır."

"Biz bir gün bu silahı kontrol etmeyi başarabilecek miyiz?"

"Bu koşullar altında, hayır. Şu andaki bilgileriniz, daha uzayda yolunuzu bulmak için gerekli olan üst uzay prensiplerini bile anlamaya yeterli değil. Bunu için , gemilerinizi yürütmek için çok büyük ölçüde enerjiye gereksinim duyuyorsunuz. Uzayın içerdiği tehlikeleri anlamak için milyonlarca saatlik uzay araştırmalarında bulunmanız gerekiyor. Bu yüzden , bu silahı, insanlarınızın korkunç genetik zararlara uğramayacakları bir biçimde kontrol ederek yüzeye çıkaracak yeterli bilgiye henüz sahip değilsiniz. Onu yüzeye çıkarırsanız, yüzlerce kilometre uzaklıkta bulunan kentler bir an içinde yok olabilirler . Tarihiniz boyunca böyle olaylara rastlanmıştır. Dünya dışı gemiler bunu yapabilir ; fakat , enerjinin tahliyesi sırasında birçok insan ölebilir. Ancak çok ileri bir uygarlık bunu başarabilir. Aksi halde, dünyanızın manyetik alanı kuvvetli bir değişime uğrar.

Bugün BİMİNİ adası açıklarında deniz altında bulunulan tastan yola benzer yapılar ve ünlü Scott Taşları ile ilgili deniz dibi araştırmaları büyük bir heyecanla devam ettiriliyor. ilgili araştırmacılar, bölgenin Atlantis'e ait olabileceği konusunda ciddi fikirlere sahipler.

Kaynak: Prof. R. N. Hernandez, "Andromeda'dan gelen UFO" s: 156-170, Yrb. Wendelle C. Stevens & Zitha Rodrigues-Monteil.
2010-05-31 23:43:47
SİBİRYA UFO OLAYI - TUNGUSKA

30 Haziran 1908'de Sibirya'da Yenisey nehri yakınlarında konaklayan Tunguz Kavimleri hayret verici bir olaya tanık oldular: Sabahleyin tam 7.17'de bir ateş küresi, gökyüzünü yarıp hızla üzerlerinden geçti ve kayboldu. Hemen arkasından korkunç patlamalar duyuldu, kavurucu bir sıcak dalgası bütün bozkırları kapladı. Patlama merkezinden 900 kilometre uzaktaki İrkutsk şehrinin sismografya aletleri bir saat boyunca durmadan sallandı; bozkırdaki göçebe toplulukların, geyik sürülerinin büyük bir kısmı, en küçük bir iz bile bırakmadan, bir anda ortadan kayboldu. Daha sonraki günlerde Sibirya'nın ve Avrupa'nın bazı bölgelerinde esrarengiz bir ışık geceleri aydınlattı: Londra' da sabaha karşı sokaklarda rahatça gazete okunabildi; Rusya'da, Batı Avrupa'da ve Kuzey Afrika'da gökyüzü haftalarca garip şekilli, altın renginde bulutlarla kaplandı. Bilim adamları, bütün bu olayların dev bir göktaşının düşmesinden ileri geldiğini açıklayarak, yoruma yer bırakmadılar.

Aradan yıllar geçti, olay unutuldu. Yine de bir çok bilim adamı bu göktaşı olayını daha yakından araştırmak gereğini duyuyorlardı. 1927 yılında Leningrad Madencilik Müzesi görevlilerinden Prof. Leonid Kulikin yönetimindeki bir keşif kolu olay bölgesinde ilk araştırmalara başladı. O günden hayatta kalanlar sorguya çekildi; göktaşının izleri aranıldı, hiçbir şey bulunamadı. İyimser bir yoruma göre, göktaşı bir bataklığa düşüp kaybolmuştu. Bataklık düşüncesi ilkin Kulik'e de olumlu geldiyse de araştırmalar ilerleyince görüşünü değiştirmek zorunda kaldı; bütün dikkatini ortalığı kasıp kavuran yangının izlerine verdi.

Düşüş merkezine yaklaştıkça bitkiler çok belirli bir şekilde azalmaya, kaybolmaya başlıyordu. 10.000 km2'lik bu bölge bu gün bile tamamen kurak kalmıştır. Araştıra araştıra bataklık bir arazide değişik boyda deliklere rastlanıldı. Toprak tarandı, 35 metre derinliğe kadar inildi, uzun bir incelemeden sonra toprağa karışmış mikroskobik denebilecek demir ve nikel parçaları bulundu.

1927'de başlayan araştırmalar aralıklı olarak son yıllara kadar sürdü ve 1960'ta elde edilen sonuçlar radyoaktivitenin bütün bölgede normalden üç kat daha üstün olduğunu gösterdi. 1950 yıllarında SSCB Bilim Akademisi Fizik ve Kimya Enstitüsünden Mikhail Tsikulin ve Vladimir Rodionov, olayın, çok büyük bir kozmik nesnenin yarattığı balistik tepkiden doğduğunu öne sürdüler. Görüşleri kuramsal hesaplara dayanan ikili, 30 ile 100 m. çapında, saniyede 10 ile 50 kilometre hızla hareket eden bu nesnenin bir atom bombası kadar etkili olabileceğini ileri sürüyordu. Şu var ki bu tür bir patlamanın 200 m. derinlikte, 100 m. çapında bir krater meydana getirmesi gereklidir. Tsikulin ve Rodinov buna da bir karşılık buldular : Krater görüşü kabul edilirse, bu patlama merkezinde değil, daha uzaklarda, kuzeybatı da ve araştırmaların uzanmadığı bir bölgede aranmalıdır.

Görüş uzun süre tartışıldı, sonunda göktaşı savını destekleyen Göktaşı Komitesinin bilim sekreteri Evgeni Kynov, kozmik nesnenin atmosferde eriyen kocaman bir buz parçası olduğunu açıklayınca, krater yada iz arama konusu kendiliğinden ortadan kalktı.

Aslında bütünüyle kuramlara dayanan bu görüşler yeterli, açıklayıcı olmaktan çok uzaktı ve Sibirya'da ki patlama çözülmemiş bir esrar durumundaydı.

4 Mayıs 1959 tarihli London Daily Express gazetesinde çıkan bir haberle dünya yeniden bu konuyla ilgilendi. Gazetede şöyle yazıyordu:

“51 yıl önce başka bir gezegenden dünyamıza gelen uzay gemisiyle ilgili görüşler Sovyet bilim adamları arasında geniş tartışmalara yol açmıştır. Moskova'da hazırlanan bir keşif kolu hala Sibirya ormanlarında çalışmalarını sürdürmektedir. Sovyet bilim adamlarının üçü, Kukarhin, Krinov ve Fesenkov, göktaşı ihtimali üzerinde durmakla beraber olay kelimesini kullanmayı doğru bulmuşlardır. Prof. Alexei Kazantsev ile Prof. Lapunov ise Merih'ten gelme bir uzay gemisi görüşünü savunmaktalar. Uzay gemisi görüşünü destekleyebilmek için yıllardan beri bilgi toplayan Kazantsev, Çek ve Polonyalı bilim adamlarına bu konuda bir açıklama yapmıştır...”

Olayın tarihçesini özetleyen London Daily Express, yazıyı şöyle sürdürüyordu :

“Göktaşı görüşü Hiroşima'da ki atom patlamasına kadar savunuldu. Savaştan sonra Japon şehrindeki tahribatı karşılaştıran Kazantskev kesin bir açıklama yaptı ve Sibirya'da 2500 m. yüksekliğinde bir atom patlamasının yer aldığını açıkladı. Ancak bu düşünceyi kimse ciddiye almadı. 1951'de bu görüş Prof. Lamunov tarafından benimsendi, iki bilim adamı, yeryüzüne inmek isterken havada patlayan uzay gemisi üzerinde durdular. Olay yerine gönderilen keşif kollarının hiç biri göktaşı izlerine rastlamadığından tartışma hala sürmektedir.”

Aynı tarihlerde Avustralya'da yayınlanan Sydney Sun gazetesi, Çekoslovak dergisi Prace'den aktardığı bir haberi veriyordu:

“Bir evren konuğu adlı kitabında, Sovyet aerodinamik uzmanı Manotskov Sibirya'da, patlamanın yer aldığı bölgenin yakınlarında konaklayan birçok kimsenin bilinmeyen, aslında radyasyon etkisindeki kişilerinkine benzer, hastalıklardan öldüklerini, patlamanın en büyük gücünün, atom patlamalarında olduğu gibi, merkezden çok uzakta yer aldığını açıklamıştır.” Yeni ve oldukça şaşırtıcı görüşlerin ortaya çıkması olayın incelenmesine yol açtı. Kulik'in eski raporları bir kez daha gözden geçirildi ve ilginç bir nokta üzerinde duruldu : Olaya tanık olanlardan bazıları mantar şeklinde bir buluttan söz etmişlerdi.

1963'te jeolog ve fizikçi Solotow'un yönettiği bir araştırma komitesi Sibirya'ya gitti ve dönüşünde atom patlaması görüşünü bütünüyle destekledi.

Bu arada Priroda dergisi 80 görüşü sıralayan bir liste yayınladı. Geleneksel bilimin hala göktaşı düşmesi adı altında arşivlemek istediği bir olayla ilgili 80 tane görüş ortaya çıkmıştı.

Aşırıların çoğu, Rusya'da bile kabul edilmedi. Resmi yorum göktaşını unutarak, dünya ile bir kuyruklu yıldız çarpışması ihtimali üzerinde durdu. Buna karşılık Amerikan bilim adamları patlamanın nedenini bir miktar karşı-maddenin Dünya ile çarpışmasını kabul ederken, Genrich Altow-Walentina Schulawera ikilisi Leningrad'ın Swezda gazetesinde yayınladıkları bir incelemede, patlama nedeni olarak Kuğu takımyıldızlarından gelen büyük güçte bir lazer ışınını göstermişledir

Bu arada şöyle bir görüş de ortaya atılmıştır: Her şey olayın başka bir gezegenden gelen, pilot tarafından yönetilen ve patlamadan önce birkaç yüz kilometrelik düğüm yapan bir uzay gemisi tarafından meydana getirildiği görüşünü uyandırmaktadır.” ( SSCB Bilim Akademisi Raporlarından – Cilt 72, Bölüm 4,5 1967 )

30 Haziran 1908'de sabah 07:00 sıralarında Sibirya'daki Tunguska Nehri yakınlarında büyük bir patlama oldu. Bu o kadar büyük bir patlamaydı ki, 400 millik bir alan içinde hissedildi ve hasara neden oldu. Patlamadan yayılan sıcaklık yüzlerce mil öteden bile hissedilebiliyordu. Patlamayı takip eden birkaç gün boyunca Kuzey Avrupa semaları Londra sokaklarını aydınlatmaya yetecek derecede parlamaya devam etti. İlk başta dünyaya oldukça büyük bir meteorun çarptığı sanıldı. Bölgenin yerleşim yerlerinden oldukça uzak olması sebebiyle kaza yerini araştırmak için ancak 1927 yılında bir sefer düzenlenebildi. Yapılan incelemeler sonucu bölgede bir meteora ait hiçbir iz bulunamaması araştırmacıları şok etmişti; çünkü sadece bir meteor bu büyüklükte bir patlamaya neden olabilirdi.

Araştırmacıları şaşırtan bir diğer nokta da, çarpışmanın olduğu arazideki ağaçların düşüş tarzıydı; bölgenin merkezindeki ağaçlar kabukları ve dalları hasarlı olmasına rağmen dimdik ayakta dururken, etrafındakiler dışa doğru eğilip devrilmişlerdi.

2. Dünya Savaşı sonrasında, bombalanmış olan Hiroşima ve Nagasaki şehirlerinin resimleri bu bölgeyle karşılaştırıldı: resimler şaşırtıcı bir benzerlik gösteriyordu.

Sonuç olarak, bir çok bilim adamı bu bölgede nükleer bir patlama meydana gelmiş olduğunu belirttiler; bu ağaçların durumlarını da açıklamaktaydı. O dönemde hiçbir ulus nükleer silahlara sahip olmadığı için, olayın nükleer güçle çalışan bir uzay aracının patlaması sonucu meydana gelmiş olabileceği sonucuna varıldı.

Kazaya tanıklık eden pek çok kişi olay günü gökyüzünde uçan, oval biçimli bir cisim gördüklerini ve cismin oldukça düşük bir hızla yön değiştirdiğini belirtmektedirler.


şimdilik yeter..
2010-06-01 16:20:10
Ufo lara inanıyorum bende bu yazdıklarını yeni okuyorum.Gayet güzel :)
2010-06-02 16:07:10
güzel.. bu kitabın adını merak ettim söylersen eğer ulaşmamız açısından
2010-06-09 16:31:07
bana göre insanların hayal dünyasında uydurduğu brşey.İlk söylendiğinde sadece bir hayal ürünü iken zamanla gerçek yerine konmaya başlanmış.