Subpage under development, new version coming soon!
Subject: Türkiye'de İz Bırakan Kişilerin Hayat Öyküleri
- 1
- 2
Gazi Mustafa Kemal Atatürk :
Mustafa Kemal Atatürk hakkında merak ettiğiniz tüm bilgilere bu link'i kullanarak ulaşabilirsiniz.Türkiye'de iz bırakan kişilerin başında tartışmasız Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk gelir...(edited)
+1111111111111111111111111111111111111111........
Hakikaten benim de aklımdan geçti ama fırsat bulamadım bunu yapmaya.Gönülden tebrik ediyorum seni hocam.Başlığın başına da Atatürk yakışırdı.. :)
tabi Atatürk başta olmak üzere;
nacizane iz biraktigini düsündügüm kişiler;
barış manço
kemal sunal
george hagi
bunlara örnek olabilirler heralde
nacizane iz biraktigini düsündügüm kişiler;
barış manço
kemal sunal
george hagi
bunlara örnek olabilirler heralde
Seyit Onbaşı,
1889 yılının Eylül ayında Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyünde dünyaya geldi. Babasının adı Abdurrahman, annesininki Emine idi.
Seyit, 1909 yılının Nisan ayı başlarında askere alındı. 1912'de Balkan Savaşları'na katıldı. Savaş bittiğinde terhis edilmedi ve topçu eri olarak Çanakkale Cephesi'nde görev aldı. Çanakkale Savaşları'nda gösterdiği kahramanlıkla adını Türk Tarihi'ne yazdırdı.
18 Mart Deniz Savaşı sırasında, Rumeli Mecidiye Tabyası'nda ayakta kalabilen tek top vardı onun da mermi kaldıran vinci bozulmuştu. Seyit Onbaşı büyük bir güçle 215 Okkalık mermiyi üç kez kaldırarak namlunun ucuna sürmüş ve bu kahramanlığı ile Ocean gemisi büyük bir yara almıştı.
Seyit Onbaşı 1918 sonbaharında köyüne döndü. sanatı olan ormancılık ve kömürcülüğe devam etti.
1934 tarihinde yürürlüğe konan soyadı yasasıyla "Çabuk" soyadını aldı. 1939 yılında akciğerlerindeki rahatsızlık nedeniyle vefat etti.
1889 yılının Eylül ayında Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyünde dünyaya geldi. Babasının adı Abdurrahman, annesininki Emine idi.
Seyit, 1909 yılının Nisan ayı başlarında askere alındı. 1912'de Balkan Savaşları'na katıldı. Savaş bittiğinde terhis edilmedi ve topçu eri olarak Çanakkale Cephesi'nde görev aldı. Çanakkale Savaşları'nda gösterdiği kahramanlıkla adını Türk Tarihi'ne yazdırdı.
18 Mart Deniz Savaşı sırasında, Rumeli Mecidiye Tabyası'nda ayakta kalabilen tek top vardı onun da mermi kaldıran vinci bozulmuştu. Seyit Onbaşı büyük bir güçle 215 Okkalık mermiyi üç kez kaldırarak namlunun ucuna sürmüş ve bu kahramanlığı ile Ocean gemisi büyük bir yara almıştı.
Seyit Onbaşı 1918 sonbaharında köyüne döndü. sanatı olan ormancılık ve kömürcülüğe devam etti.
1934 tarihinde yürürlüğe konan soyadı yasasıyla "Çabuk" soyadını aldı. 1939 yılında akciğerlerindeki rahatsızlık nedeniyle vefat etti.
saddamın ırakta çatır çatır teröristleri kestiği sırada sınır kapısını açıp ülkeye teröristi alan turgut özal gerçekten ülkemizde büyük bi iz bırakmıştır. bide bu adama Hz. demen üzücü
Ali Kemal Sunal (d. 11 Kasım 1944, İstanbul - ö. 3 Temmuz 2000, İstanbul), Türk tiyatro ve sinema sanatçısı.
Babası, Malatya doğumlu, Migros'tan emekli Mustafa Sunal; annesi Saime Sunal'dır. Cemil Sunal ve Cengiz Sunal adında iki kardeşi vardır.
Sanatçı, ilkokulu Mimar Sinan İlkokulu'nda okudu, Vefa Lisesi'nden mezun oldu. Yüksek tahsiline Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümünde başladı.
1981 yılında Ankara Bando-Mızıka birliğinde askerliğini yaptı. Sanat hayatı, Vefa Lisesi'nde amatör olarak "Zoraki Tabip" adlı tiyatro oyunuyla başladı. 1 yıl kadar Kenterler Tiyatrosu'nda çalıştıktan sonra uzun süre Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda, kısa süre Ayfer Feray Tiyatrosu'nda, son olarak da Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda görev aldı. 1973 yılında Ertem Eğilmez'in yönettiği "Tatlı Dillim" adlı filmle sinemaya adımını attı ve kalabalık kadrolu filmlerde rol almaya başladı.
Türk sinemasında başta İnek Şaban tiplemesi olmak üzere canlandırdığı pek çok tiple sevenlerinin kalbinde taht kuran Kemal Sunal, 7'den 70'e herkesin sevgisini kazandı.
Türk sinemasının en büyük komedyenlerinden biri olan Sunal, peş peşe çevirdiği filmlerle ticari açıdan büyük başarı kazandı. Filmlerde çoğu zaman saf, şanslı ama iyi yürekli karakterlerin rollerine girdi. 1974 yılında evlendi. Ali ve Ezo adlarında, biri kız diğeri erkek iki çocuğu oldu. 1977'de Antalya Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Sunal, oyunculuğu ve özellikle değişik tiplemesiyle Türk sinemasında komedi oyunculuğuna yeni bir soluk getirdi. 1990'lı yıllardan itibaren filmleri kesintisiz olarak televizyonlarda yayımlanmaya başlandı; ama kendisi bu gösterimlerden hiç para almadı.
12 Eylül öncesi dönemde yarım bıraktığı üniversiteyi, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü'nden mezun olarak 1995 yılında bitirdi ve yüksek lisans yapmaya başladı. Hayatı boyunca toplam 82 filmde rol aldı. 3 Temmuz 2000 tarihinde Balalayka adlı filmin çekimlerine başlamak için Trabzon'a gitmek üzere bindiği uçakta kalkıştan hemen önce geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu.
Dip Not: Tam da doğumgünümde hayata gözlerini yummuş..Çok üzücü. :(
Babası, Malatya doğumlu, Migros'tan emekli Mustafa Sunal; annesi Saime Sunal'dır. Cemil Sunal ve Cengiz Sunal adında iki kardeşi vardır.
Sanatçı, ilkokulu Mimar Sinan İlkokulu'nda okudu, Vefa Lisesi'nden mezun oldu. Yüksek tahsiline Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümünde başladı.
1981 yılında Ankara Bando-Mızıka birliğinde askerliğini yaptı. Sanat hayatı, Vefa Lisesi'nde amatör olarak "Zoraki Tabip" adlı tiyatro oyunuyla başladı. 1 yıl kadar Kenterler Tiyatrosu'nda çalıştıktan sonra uzun süre Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda, kısa süre Ayfer Feray Tiyatrosu'nda, son olarak da Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nda görev aldı. 1973 yılında Ertem Eğilmez'in yönettiği "Tatlı Dillim" adlı filmle sinemaya adımını attı ve kalabalık kadrolu filmlerde rol almaya başladı.
Türk sinemasında başta İnek Şaban tiplemesi olmak üzere canlandırdığı pek çok tiple sevenlerinin kalbinde taht kuran Kemal Sunal, 7'den 70'e herkesin sevgisini kazandı.
Türk sinemasının en büyük komedyenlerinden biri olan Sunal, peş peşe çevirdiği filmlerle ticari açıdan büyük başarı kazandı. Filmlerde çoğu zaman saf, şanslı ama iyi yürekli karakterlerin rollerine girdi. 1974 yılında evlendi. Ali ve Ezo adlarında, biri kız diğeri erkek iki çocuğu oldu. 1977'de Antalya Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Sunal, oyunculuğu ve özellikle değişik tiplemesiyle Türk sinemasında komedi oyunculuğuna yeni bir soluk getirdi. 1990'lı yıllardan itibaren filmleri kesintisiz olarak televizyonlarda yayımlanmaya başlandı; ama kendisi bu gösterimlerden hiç para almadı.
12 Eylül öncesi dönemde yarım bıraktığı üniversiteyi, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü'nden mezun olarak 1995 yılında bitirdi ve yüksek lisans yapmaya başladı. Hayatı boyunca toplam 82 filmde rol aldı. 3 Temmuz 2000 tarihinde Balalayka adlı filmin çekimlerine başlamak için Trabzon'a gitmek üzere bindiği uçakta kalkıştan hemen önce geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu.
Dip Not: Tam da doğumgünümde hayata gözlerini yummuş..Çok üzücü. :(
böyle yazı buldum demin bi başlıkta.Çok güzel yazılmış.
Yılmaz Güney
Gerçek adı,Yılmaz Pütün'dür.Kendi ifadesine göre pütün,kırılması zor,sert meyve çekirdeği demektir.
1937 yılında Adana'da topraksız bir köylü ailenin 2 çocuğundan biri olarak dünyaya geldi.Babası,Siverekli Zaza,annesi Vartolu bir Kürt'tü.Kendisini asimile edilmiş bir kürt olarak tanımladı.
12 Mart Muhtırası zamanında,tüm Türkiye'de aranan Mahir Çayan'ı,Hüseyin Cevahir'i ve Oktay Etiman'ı evinde sakladı.Çok riskli bir karar almıştı ve bu insanları eşi Fatoş Güney ile birlikte yatak odasının tavanında kapaklı bir bölmede sakladı.Askerler evine arama yapmaya geldiği zaman arkadaşlarını ele vermemek için mücadele etti ve kendisi askerler tarafından gözaltına alındı.
Her zaman söylediği şuydu:Biz,ülkede halk demokrasisi kuracağız.Sosyalizme gideceğiz,bizim hedefimiz budur.
Henüz lisedeyken bir işçi kız hakkında yazdığı hikayeden dolayı mahkemelik oldu.Oradaki bir cümle ''Herkes eşit olsa,buralar cennet olur'' diyordu ve bu cümle savcıya öre açık bir komünizm propagandasıydı.Mahkemeye çıkarıldığında komünizm hakkında bir şey bilmediğini söylese de kendini inandıramamıştı.Gerçekten,Yılmaz Güney o zamanlarda komünizm hakkında hiçbirşey bilmiyordu.
Bu denli politizi olmasa çok daha büyük yapımlara imza atacağını söyleyenlere ise,mücadeleyi kazandıktan sonra sinemayı bırakacağını ve hep özlemini kurduğu çiftlik evini satın alıp ömrünün sonuna kadar orada yaşayacağını söylerdi.
''Türkiye hayatının hiçbir döneminde burjuva demokrasisini tanımadı!derdi.Bu dönemlerde yazdığı hikaye ve yazılardan dolayı sürekli mahkemelik oluyordu.1972 yılında devrimcilere yardım ve yataklık yapmaktan dolayı 2 yıl hapis yattı.Çıktıktan sonra Endişe filmini çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda arkadaşlarıyla sohbet ederken aynı mekandaki ilçe yargıcına,Yılmaz Güney'in havaya ateş edeceği söylentisi geldi.Sarhoş olan yargıç ayağa kalkarak ''O Çirkin Kral'sa ben de Yumurtalik Kralıyım dedi ve havaya ateş etmesi halinde onu mahvederim''dedi ve küfürler savurmaya başladı ve otuduğu yerden kalkarak Yılmaz Güney'in üzerine hücum etti. Yılmaz Güney dayanamadı ve hiç aklında olmayan birşey yaptı.Ayağa kalktı ve belindeki tabancasıyla havaya 3 el ateş etti.Meydan okudu.Bu arada yargıç yani Sefa Mutlu,küfürlerine devam etti ve Yılmaz Güney'in koluna vurdu ve kaza ile silah patlayarak yargıç Sefa Mutlu'ya isabet etti ve Sefa Mutlu gözünden vurularak öldü.
Ne kadar öldürdü dense de bu konu yıllarca netlik kazanamadı.Halen Yılmaz Güney'in böyle bir şey yapmadığı,yargıçı öldüren kişinin başkası olduğu söylense de bu olay Yılmaz Güney'in 19 yıl hüküm giymesine neden oldu.Hapse girdikten sonra içerden Sürü ve Yol filmlerinin yönetmenliiğini yaptı.İçerdeyken kaçmasından korkularak ziyaretçileriyle görüşmesine izin verilmedi.Bu arada bir konuşma yaptı ve istediği zaman istediği yerden kaçabileceğini söyledi.
İçerdeyken çok zorlandı ve kendi kendisine zarar vermesi istendi.Her zaman ezilmiş halkı,bilinçli ve devrimci Türk insanını temsil etmeye çalıştı ve arkadaşlarını şu sözlerle örgütlerdi.''Eğer gerçekten temsil edemezsek bizden hesap sorarlar.Sizde hesap sormazlar,sizi tek tek bulamazlar ama benden hesap sorarlar.Tarih benden hesap soracak.''
Yurttaşlıktan çıkarılmak istendiğinde ''Beni yurttaşlıktan çıkararak,benim bizzat Türkiyede'ki mücadele görevlerimden de uzaklaşacağımı zannediyorlar.Günün birinde ben ülkeme döneceğim''
O dönemlerde Adana Altın koza filminde En İyi Oyuncu ödülünü kazanıyor ve kendisine verilen 250.000 liralık çeki Türk Hava Kuvvetleri'ne bağışlıyor.
''Ben ne komünistlerini,ne de kürtlerin propaganda aleti olmadım ve olmayacağım.Ben onurlu bir adamım.Hiç kimsenin gölgesialtında yaşamadım.''diyecek ve sürgündeyken ''Bana Türkiye kadar yakın başka bir ülke yok,Türkiye'nin herşeyini özlüyorum.Halkını,sokaklarını,toprağını,kokusunu,halkımın yüzünü,herşeyini...
Devrimci ve çok iyi bir vatanseverdi.En büyük üzüntüsünü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldığı zaman yaşadı ve ağladı.1983te Türk vatandaşlığından ıkarılan Güney'in bütün filmleri toplatıldı.12 Eylül cuntası isminin dahi anılmasına yasak koydu.Dönemin darbe komutanı Kenan Evren ise cezaların arttırılması için gazetelerde bas bas bağırıyor ve sıkı yönetim komutanlarına baskı yapıyordu.
Birgün,hasta yatağından kalkarak oturmak istedi ve Kenan Evren'e bir mektup yazarak,onun bir insanlık düşmanı olduğunu söylemek istedi,ancak yapamadı,o kadar halsiz ve takatsizdi ki tekrar yatağına girdi.
Fransa'da firariyken arkadaşlarına şunları söyledi:''İstediğim zaman cezaevinden kaçarım dedim,zamanını bekliyorum dedim,zamanı geldi ve kaçtım.Ancak ben hapisten kaçtım,Türkiyeden kaçmadım.Hedefimiz neresi biliyor musunuz arkadaşlar?Türkiye...Türkiye'ye gideceğiz.''
Yine Adana Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Güney,yarışmaya gidemiyor ve bir telgraf yollayarak duygularını aktarıyor:O kadar çaresizim ve o kadar orada olmak isterdim ki...Davetiyeniz ranzamda başucumda.Onu o kadar çok okudum,ona o kadar çok baktım ki...''
İçinden kurtulabileceği çıkmazın tek yolunun devrim olduğunu söylerdi.
O kadar mağrur ve asildi ki Cannes film festivalinde Yol filminin en iyi film seçildiği zaman ödülünü alarak yumruğunu havaya kaldırdı.O geceden sonra evine dönecek yol parası dahi yoktu.İçerdeyken mide kanserine yakalandığı için çok zor yıllar geçiriyor ve yol filmini çekerken üstü başı yırtık ayakkabısı delik bir vaziyette olduğu biliniyor.O dönemlerde
İşte son konuşması:''Dağlarımız,ovalarımız ve ırmaklarımız bizi bekliyor.Biz bütün ömrümüzü gurbette geçirip,gurbet türküleri söylemek istemiyoruz.Biz yiğitlikleriyle destanlar yazmış bir halkız ve önümüzde duran bütün güçlükleri yenecek azme,kararlılığa ve koşullara sahibiz.
Hapishane'de başlayan mide ağrısı onun halkına hizmetine engel olamadı.Ta ki 1984'ün 9 Eylül'üne kadar.O gün mide kanserinden öldü.Kenan Evren ve yandaşlarının pervasızlığı ve hainliği sonucu bir sinema efsanesi cinayeti işlendi.
Birçok ödül aldı ve Türkiye'nin sinemadaki gurur kaynağı oldu.Sürü,Yol,Umutsuzlar filmi şu anda hiçbir Türk filminin yanından bile geçemediği Cannes Film Festivali'nde EN İYİ FİLM ödülü aldı.Hem de Sürü ve Yol filmini hapishaneden yönetmişti.
Yaşasaydı çok farklı ve yararlı işlere imza atacaktı.Ancak olmadı.Olan yine Türkiye'ye oldu.Kaybeden yine Türkiye,Türk Sineması,insanlık ve biz...
Yılmaz Güney
Gerçek adı,Yılmaz Pütün'dür.Kendi ifadesine göre pütün,kırılması zor,sert meyve çekirdeği demektir.
1937 yılında Adana'da topraksız bir köylü ailenin 2 çocuğundan biri olarak dünyaya geldi.Babası,Siverekli Zaza,annesi Vartolu bir Kürt'tü.Kendisini asimile edilmiş bir kürt olarak tanımladı.
12 Mart Muhtırası zamanında,tüm Türkiye'de aranan Mahir Çayan'ı,Hüseyin Cevahir'i ve Oktay Etiman'ı evinde sakladı.Çok riskli bir karar almıştı ve bu insanları eşi Fatoş Güney ile birlikte yatak odasının tavanında kapaklı bir bölmede sakladı.Askerler evine arama yapmaya geldiği zaman arkadaşlarını ele vermemek için mücadele etti ve kendisi askerler tarafından gözaltına alındı.
Her zaman söylediği şuydu:Biz,ülkede halk demokrasisi kuracağız.Sosyalizme gideceğiz,bizim hedefimiz budur.
Henüz lisedeyken bir işçi kız hakkında yazdığı hikayeden dolayı mahkemelik oldu.Oradaki bir cümle ''Herkes eşit olsa,buralar cennet olur'' diyordu ve bu cümle savcıya öre açık bir komünizm propagandasıydı.Mahkemeye çıkarıldığında komünizm hakkında bir şey bilmediğini söylese de kendini inandıramamıştı.Gerçekten,Yılmaz Güney o zamanlarda komünizm hakkında hiçbirşey bilmiyordu.
Bu denli politizi olmasa çok daha büyük yapımlara imza atacağını söyleyenlere ise,mücadeleyi kazandıktan sonra sinemayı bırakacağını ve hep özlemini kurduğu çiftlik evini satın alıp ömrünün sonuna kadar orada yaşayacağını söylerdi.
''Türkiye hayatının hiçbir döneminde burjuva demokrasisini tanımadı!derdi.Bu dönemlerde yazdığı hikaye ve yazılardan dolayı sürekli mahkemelik oluyordu.1972 yılında devrimcilere yardım ve yataklık yapmaktan dolayı 2 yıl hapis yattı.Çıktıktan sonra Endişe filmini çekerken Yumurtalık ilçesindeki bir gazinoda arkadaşlarıyla sohbet ederken aynı mekandaki ilçe yargıcına,Yılmaz Güney'in havaya ateş edeceği söylentisi geldi.Sarhoş olan yargıç ayağa kalkarak ''O Çirkin Kral'sa ben de Yumurtalik Kralıyım dedi ve havaya ateş etmesi halinde onu mahvederim''dedi ve küfürler savurmaya başladı ve otuduğu yerden kalkarak Yılmaz Güney'in üzerine hücum etti. Yılmaz Güney dayanamadı ve hiç aklında olmayan birşey yaptı.Ayağa kalktı ve belindeki tabancasıyla havaya 3 el ateş etti.Meydan okudu.Bu arada yargıç yani Sefa Mutlu,küfürlerine devam etti ve Yılmaz Güney'in koluna vurdu ve kaza ile silah patlayarak yargıç Sefa Mutlu'ya isabet etti ve Sefa Mutlu gözünden vurularak öldü.
Ne kadar öldürdü dense de bu konu yıllarca netlik kazanamadı.Halen Yılmaz Güney'in böyle bir şey yapmadığı,yargıçı öldüren kişinin başkası olduğu söylense de bu olay Yılmaz Güney'in 19 yıl hüküm giymesine neden oldu.Hapse girdikten sonra içerden Sürü ve Yol filmlerinin yönetmenliiğini yaptı.İçerdeyken kaçmasından korkularak ziyaretçileriyle görüşmesine izin verilmedi.Bu arada bir konuşma yaptı ve istediği zaman istediği yerden kaçabileceğini söyledi.
İçerdeyken çok zorlandı ve kendi kendisine zarar vermesi istendi.Her zaman ezilmiş halkı,bilinçli ve devrimci Türk insanını temsil etmeye çalıştı ve arkadaşlarını şu sözlerle örgütlerdi.''Eğer gerçekten temsil edemezsek bizden hesap sorarlar.Sizde hesap sormazlar,sizi tek tek bulamazlar ama benden hesap sorarlar.Tarih benden hesap soracak.''
Yurttaşlıktan çıkarılmak istendiğinde ''Beni yurttaşlıktan çıkararak,benim bizzat Türkiyede'ki mücadele görevlerimden de uzaklaşacağımı zannediyorlar.Günün birinde ben ülkeme döneceğim''
O dönemlerde Adana Altın koza filminde En İyi Oyuncu ödülünü kazanıyor ve kendisine verilen 250.000 liralık çeki Türk Hava Kuvvetleri'ne bağışlıyor.
''Ben ne komünistlerini,ne de kürtlerin propaganda aleti olmadım ve olmayacağım.Ben onurlu bir adamım.Hiç kimsenin gölgesialtında yaşamadım.''diyecek ve sürgündeyken ''Bana Türkiye kadar yakın başka bir ülke yok,Türkiye'nin herşeyini özlüyorum.Halkını,sokaklarını,toprağını,kokusunu,halkımın yüzünü,herşeyini...
Devrimci ve çok iyi bir vatanseverdi.En büyük üzüntüsünü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldığı zaman yaşadı ve ağladı.1983te Türk vatandaşlığından ıkarılan Güney'in bütün filmleri toplatıldı.12 Eylül cuntası isminin dahi anılmasına yasak koydu.Dönemin darbe komutanı Kenan Evren ise cezaların arttırılması için gazetelerde bas bas bağırıyor ve sıkı yönetim komutanlarına baskı yapıyordu.
Birgün,hasta yatağından kalkarak oturmak istedi ve Kenan Evren'e bir mektup yazarak,onun bir insanlık düşmanı olduğunu söylemek istedi,ancak yapamadı,o kadar halsiz ve takatsizdi ki tekrar yatağına girdi.
Fransa'da firariyken arkadaşlarına şunları söyledi:''İstediğim zaman cezaevinden kaçarım dedim,zamanını bekliyorum dedim,zamanı geldi ve kaçtım.Ancak ben hapisten kaçtım,Türkiyeden kaçmadım.Hedefimiz neresi biliyor musunuz arkadaşlar?Türkiye...Türkiye'ye gideceğiz.''
Yine Adana Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Güney,yarışmaya gidemiyor ve bir telgraf yollayarak duygularını aktarıyor:O kadar çaresizim ve o kadar orada olmak isterdim ki...Davetiyeniz ranzamda başucumda.Onu o kadar çok okudum,ona o kadar çok baktım ki...''
İçinden kurtulabileceği çıkmazın tek yolunun devrim olduğunu söylerdi.
O kadar mağrur ve asildi ki Cannes film festivalinde Yol filminin en iyi film seçildiği zaman ödülünü alarak yumruğunu havaya kaldırdı.O geceden sonra evine dönecek yol parası dahi yoktu.İçerdeyken mide kanserine yakalandığı için çok zor yıllar geçiriyor ve yol filmini çekerken üstü başı yırtık ayakkabısı delik bir vaziyette olduğu biliniyor.O dönemlerde
İşte son konuşması:''Dağlarımız,ovalarımız ve ırmaklarımız bizi bekliyor.Biz bütün ömrümüzü gurbette geçirip,gurbet türküleri söylemek istemiyoruz.Biz yiğitlikleriyle destanlar yazmış bir halkız ve önümüzde duran bütün güçlükleri yenecek azme,kararlılığa ve koşullara sahibiz.
Hapishane'de başlayan mide ağrısı onun halkına hizmetine engel olamadı.Ta ki 1984'ün 9 Eylül'üne kadar.O gün mide kanserinden öldü.Kenan Evren ve yandaşlarının pervasızlığı ve hainliği sonucu bir sinema efsanesi cinayeti işlendi.
Birçok ödül aldı ve Türkiye'nin sinemadaki gurur kaynağı oldu.Sürü,Yol,Umutsuzlar filmi şu anda hiçbir Türk filminin yanından bile geçemediği Cannes Film Festivali'nde EN İYİ FİLM ödülü aldı.Hem de Sürü ve Yol filmini hapishaneden yönetmişti.
Yaşasaydı çok farklı ve yararlı işlere imza atacaktı.Ancak olmadı.Olan yine Türkiye'ye oldu.Kaybeden yine Türkiye,Türk Sineması,insanlık ve biz...
Barış Manço
Barış Manço ( 2 Ocak 1943, İstanbul - 1 Şubat 1999, İstanbul) Türk besteci, şarkı sözü yazarı, gezgin ve TV programı yapımcısıdır. Türkiye'de rock müziğin öncülerinden, Anadolu Rock türünün kurucu üyelerindendir. Müziğe başlangıcı Galatasaray lisesinde oldu. Yüksek öğrenimini Belçika Kraliyet Akademisi'nde tamamladı.Bestelediği 200’ün üzerindeki şarkısı, kendisine 12 altın ve bir platin albüm ve kaset ödülü kazandırdı. Bu şarkıların bir bölümü daha sonra Arapça, Bulgarca, Flemenkçe, Fransızca, İbranice, İngilizce, Japonca ve Yunanca olarak yorumlandı ve Barış Manço, kimi şarkılarını günlük hayatından aldı. “Domates, Biber, Patlıcan”, buna bir örnektir. Hazırladığı televizyon programıyla dünyanın pek çok ülkesine gitmiş, bu nedenle "Barış Çelebi" olarak adlandırılmıştır.
Gençliği
Devlet konservatuarı klasik Türk sanat müziği hocası, sanatçısı ve yazar Rikkat Uyanık ve Hakkı Manço çiftinin ikinci çocuğu olan Mehmet Barış Manço 2 Ocak 1943 tarihinde Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesinde doğdu. II. Dünya Savaşı yıllarında doğduğu için ailesi Mehmet Barış adını verdi. Dört çocuklu ailede Savaş, İnci ve Oktay adlarında üç kardeşi vardı. Konservatuardaki çalışması sırasında Zeki Müren'in de hocalığını yapan Rikkat Uyanık daha sonraları Barış Manço'yla beraber televizyon programlarına da katıldı, şarkı söyledi. Aile kökenleri İstanbul'un fethinden sonra Konya'dan Selanik'e göç etmiş ve savaş yıllarındaki zorluklar nedeniyle I. Dünya Savaşı sırasında İstanbul'a göç etmişti. Üç yaşındayken anne babasının ayrılığından sonra Barış Manço, babası ile Kadıköy'de yaşamaya başladı. İlkokulu abisi Savaş ve kardeşi İnci ile birlikte Kadıköy Gazi Mustafa Kemal İlkokulu'nda okudu. Galatasaray Ortaokulu'nda okurken babasını kaybetti. Lise eğitimini Şişli Terakki Lisesi'nde tamamladı. Ortaokul yıllarında rock müzik ile ilgilenmeye başladı.
Sinema
2 Ocak 1975 tarihli Baba Bizi Eversene, sanatçının tek sinema filmidir. Barış Manço bu filmde başrol oynamış ve filmin müziklerini Kurtalan Ekspres ile beraber yapmışlardır. Sinan Çetin'in yönettiği 1985 yılı yapımı 14 Numara adlı filmin müziklerini yine Kurtalan Ekspres'le, 1982 yılı yapımı Çiçek Abbas filminin müziklerini de Cahit Berkay'la beraber yaptı
Ölümü
31 Ocak 1999 akşamı saat 23:30 civarında İstanbul'un Moda semtindeki evinde kalp krizi geçirdi ve kaldırıldığı Siyami Ersek Göğüs-Kalp-Damar Cerrahisi Hastanesi'nde aynı gece saat 01:30'da hayatını kaybetti. Daha önce 1983 yılında bir kalp spazmı geçirmişti. 1991 yılında Devlet sanatçısı unvanı alan Manço'nun cenazesi için devlet töreni düzenlendi. 3 Şubat 1999 tarihinde üzerinde Galatasaray bayrağı da bulunan Türk bayrağına sarılı naaşı Atatürk Kültür Merkezi'ne getirilerek tören düzenlendi, akabinde Levent Camisi'nde cenaze namazı kılındı ve Kanlıca'daki Mihrimah Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi. Mezarına "Gesi Bağları" yorumundan ötürü Kayseri'nin Gesi beldesinden getirilen toprak da kondu. Ölümünün duyulmasının ardından Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve bazı siyasetçiler başsağlığı mesajı yayınladılar.
« Ayrıca sanatçı olduğumu da iddia etmiyorum. Ben öldükten sonra torunlarım ansiklopedilerde Barış Manço'yu "sanatçı" diye okurlarsa, galiba sanatçı olduğum da tescil edilmiş olacak. Geleceğe ne bıraktığınız önemli. Yoksa insan yaşarken kendi kendine "Ben sanatçıyım" dememeli. »
Barış Manço ölmeden önce müzik hayatının 40 yılını anlatan 40. yıl şarkısını bestelemişti. Ancak sözlerini yazamadan hayatını kaybetmişti. Bu şarkının da bulunduğu Mançoloji 1999 yılında yayımlandı ve milyonlar sattı. Daha sonra 2002 yılında Yüreğimde Barış Şarkıları adında bir anma albümü yayımlandı. 2006 yılında Barış Manço'nun anısını sürdürmek için "Barış Manço Rock Derneği" kuruldu.
Barış Manço ( 2 Ocak 1943, İstanbul - 1 Şubat 1999, İstanbul) Türk besteci, şarkı sözü yazarı, gezgin ve TV programı yapımcısıdır. Türkiye'de rock müziğin öncülerinden, Anadolu Rock türünün kurucu üyelerindendir. Müziğe başlangıcı Galatasaray lisesinde oldu. Yüksek öğrenimini Belçika Kraliyet Akademisi'nde tamamladı.Bestelediği 200’ün üzerindeki şarkısı, kendisine 12 altın ve bir platin albüm ve kaset ödülü kazandırdı. Bu şarkıların bir bölümü daha sonra Arapça, Bulgarca, Flemenkçe, Fransızca, İbranice, İngilizce, Japonca ve Yunanca olarak yorumlandı ve Barış Manço, kimi şarkılarını günlük hayatından aldı. “Domates, Biber, Patlıcan”, buna bir örnektir. Hazırladığı televizyon programıyla dünyanın pek çok ülkesine gitmiş, bu nedenle "Barış Çelebi" olarak adlandırılmıştır.
Gençliği
Devlet konservatuarı klasik Türk sanat müziği hocası, sanatçısı ve yazar Rikkat Uyanık ve Hakkı Manço çiftinin ikinci çocuğu olan Mehmet Barış Manço 2 Ocak 1943 tarihinde Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesinde doğdu. II. Dünya Savaşı yıllarında doğduğu için ailesi Mehmet Barış adını verdi. Dört çocuklu ailede Savaş, İnci ve Oktay adlarında üç kardeşi vardı. Konservatuardaki çalışması sırasında Zeki Müren'in de hocalığını yapan Rikkat Uyanık daha sonraları Barış Manço'yla beraber televizyon programlarına da katıldı, şarkı söyledi. Aile kökenleri İstanbul'un fethinden sonra Konya'dan Selanik'e göç etmiş ve savaş yıllarındaki zorluklar nedeniyle I. Dünya Savaşı sırasında İstanbul'a göç etmişti. Üç yaşındayken anne babasının ayrılığından sonra Barış Manço, babası ile Kadıköy'de yaşamaya başladı. İlkokulu abisi Savaş ve kardeşi İnci ile birlikte Kadıköy Gazi Mustafa Kemal İlkokulu'nda okudu. Galatasaray Ortaokulu'nda okurken babasını kaybetti. Lise eğitimini Şişli Terakki Lisesi'nde tamamladı. Ortaokul yıllarında rock müzik ile ilgilenmeye başladı.
Sinema
2 Ocak 1975 tarihli Baba Bizi Eversene, sanatçının tek sinema filmidir. Barış Manço bu filmde başrol oynamış ve filmin müziklerini Kurtalan Ekspres ile beraber yapmışlardır. Sinan Çetin'in yönettiği 1985 yılı yapımı 14 Numara adlı filmin müziklerini yine Kurtalan Ekspres'le, 1982 yılı yapımı Çiçek Abbas filminin müziklerini de Cahit Berkay'la beraber yaptı
Ölümü
31 Ocak 1999 akşamı saat 23:30 civarında İstanbul'un Moda semtindeki evinde kalp krizi geçirdi ve kaldırıldığı Siyami Ersek Göğüs-Kalp-Damar Cerrahisi Hastanesi'nde aynı gece saat 01:30'da hayatını kaybetti. Daha önce 1983 yılında bir kalp spazmı geçirmişti. 1991 yılında Devlet sanatçısı unvanı alan Manço'nun cenazesi için devlet töreni düzenlendi. 3 Şubat 1999 tarihinde üzerinde Galatasaray bayrağı da bulunan Türk bayrağına sarılı naaşı Atatürk Kültür Merkezi'ne getirilerek tören düzenlendi, akabinde Levent Camisi'nde cenaze namazı kılındı ve Kanlıca'daki Mihrimah Sultan Mezarlığı'nda toprağa verildi. Mezarına "Gesi Bağları" yorumundan ötürü Kayseri'nin Gesi beldesinden getirilen toprak da kondu. Ölümünün duyulmasının ardından Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve bazı siyasetçiler başsağlığı mesajı yayınladılar.
« Ayrıca sanatçı olduğumu da iddia etmiyorum. Ben öldükten sonra torunlarım ansiklopedilerde Barış Manço'yu "sanatçı" diye okurlarsa, galiba sanatçı olduğum da tescil edilmiş olacak. Geleceğe ne bıraktığınız önemli. Yoksa insan yaşarken kendi kendine "Ben sanatçıyım" dememeli. »
Barış Manço ölmeden önce müzik hayatının 40 yılını anlatan 40. yıl şarkısını bestelemişti. Ancak sözlerini yazamadan hayatını kaybetmişti. Bu şarkının da bulunduğu Mançoloji 1999 yılında yayımlandı ve milyonlar sattı. Daha sonra 2002 yılında Yüreğimde Barış Şarkıları adında bir anma albümü yayımlandı. 2006 yılında Barış Manço'nun anısını sürdürmek için "Barış Manço Rock Derneği" kuruldu.
- 1
- 2