Subpage under development, new version coming soon!
Subject: Köşe Yazıları
valla bende o kadar olay anlatırım kı lazların başından geçen sadece küçük dilini yutmazsın. arınç zıhnıyetı "bende olsam dağa çıkardım". herkes bu zihniyette olsa ülkenin %80i dağda olurdu. hiçbir olay eline silah alıp masum birinin ölümüne neden olmayı haklı göstermez. yok bilmem ne hakları. peki diyelim pkk baştan aşağı haklı olsun her haklarını verelim. peki ölen insanların hakkı nasıl verilecek. yaşama hakkı geri nasıl. verilebilir.
(edited)
(edited)
Ben selcuk a yazmistim be gulum sana degil.... sana da cevap veririmde hunharca tartisiyorsun
tek boyut tek pencere bakiyorsun olaylara...
o yuzden uzatmanin mantigi yok... yinede yazma geregi duyarsan sk at furkanimm
tek boyut tek pencere bakiyorsun olaylara...
o yuzden uzatmanin mantigi yok... yinede yazma geregi duyarsan sk at furkanimm
bu ülkenin birliğini istediğim için tek pencereden bakıyorumdur.
konu vatan olunca hunharca tartısmak kanımda var ne yapayım. keske herkes oyle olsa.
konu vatan olunca hunharca tartısmak kanımda var ne yapayım. keske herkes oyle olsa.
sayın fethullah hoca ne güzel ifade etmiş herkul.org sitesinde...
“Demek ki, aslında biz bize etmişiz. Tabanda mesele... Toprak kirlendiğinden dolayı, atmosferi, ozonu deldiğimizden dolayı, böyle nesebi gayri sahih bir kısım hadiseler ve onu temsil eden bir kısım nesiller oluşuyor. Bunları düzelteceğimiz ana kadar da, tabiri diğerle, problemi insanda çözeceğimiz ana kadar da problem çözülmeyecektir. ‘Nasıl yaparsak bu nesiller ciddi nefis muhasebesi içinde, bir nefis muhasebesi yapan nesil olarak yetişi?’ düşünmedik bunları.”
“Demek ki, aslında biz bize etmişiz. Tabanda mesele... Toprak kirlendiğinden dolayı, atmosferi, ozonu deldiğimizden dolayı, böyle nesebi gayri sahih bir kısım hadiseler ve onu temsil eden bir kısım nesiller oluşuyor. Bunları düzelteceğimiz ana kadar da, tabiri diğerle, problemi insanda çözeceğimiz ana kadar da problem çözülmeyecektir. ‘Nasıl yaparsak bu nesiller ciddi nefis muhasebesi içinde, bir nefis muhasebesi yapan nesil olarak yetişi?’ düşünmedik bunları.”
Bu nasıl terbiyesizce bir yazı böyle. Nesebi gayri sahih nesil yetişmiş. Bunun ne demek olduğunu bilmiyor mu bu adam. Bunun adı P....Ç 'dir. Sen de çıkmışın ne güzel ifade etmiş diyorsun. Ayıp hocam ayıp ya. 11 yılda Haksızlığa uğradığını, zulme uğradığını düşünen insanlara öyle bir sıfat yakışır mı? Bu Adam kendine biat etmeyen herkesi P...Ç olarak görüyor demek ki...
yok ifadesinde o dediğini demek istemiyor aslında. aşırı bir felsefilik var. soyu belli olmayan demeye getiriyor.
gezi olaylarına monte edince oradaki yabancı ülke ajanları için kullanıyormuş aslında. bu konuda bir düzeltmede bulundu.
miş,mış,muş,müş...
gezi olaylarına monte edince oradaki yabancı ülke ajanları için kullanıyormuş aslında. bu konuda bir düzeltmede bulundu.
miş,mış,muş,müş...
frkntrz'ın her gün değişen siyasi görüşü ve takım tutuşu vardır. Ona göre muhattap olun.
birşeye körü körüne bağlanmaktan iyidir. tuttuüğum takımın yada sahip olduğum siyasi görüşün kötü yanlarınıda destekleyecek halim yok. o zaman karşındakinden bir farkın kalmaz...
benim için ülkemin ve tuttuğum takımın daha iyi ve güzel olması önemli. ne kadar çirkef olursa olsun şampiyon olsun görüşü bana pek uymaz.
benim için ülkemin ve tuttuğum takımın daha iyi ve güzel olması önemli. ne kadar çirkef olursa olsun şampiyon olsun görüşü bana pek uymaz.
Banka ve borsa balonu patladı!!
Dünyada finans sektörü ağır kriz yaşarken, ABDde ve Avrupada bankalar batarken Türkiyede hiçbir banka batmadı.
Başbakan Erdoğan Nisan 2010da Pariste yaptığı bir konuşmada böyle söylüyordu.
Aslında bu ne ilk ne de sondu.
O ve ekibi Türkiyedeki bankaların yüksek oranda kâr etmesini ekonomi iyi gidiyor iddialarına bir delil olarak gösteriyordu.
Bankalar kazanıyorsa (ki Türkiyedeki bankaların yarıdan fazlası yabancı) halk soyuluyor demektir diyenlere ise tahkir edici bir tavırla karşılık veriyorlardı.
Bunu söyleyenlerin ne Ergenekonculukluları kalıyordu ne darbecilikleri.
Mesela Sayın Erdoğan Şubat 2009da şöyle konuşuyordu; Amerika ve Avrupada bankalar batarken ya da çok ucuza satılırken niye bankalarımıza bir şey olmadı? Çünkü eşeği sağlam kazığa bağladık da ondan.
***
Evet...
Durum şu ana kadar böyleydi.
Ama Gezi Parkı protestoları hükümet kanadının yıllardır savundukları tezi çöpe atmalarına neden oldu.
Olayların arkasında faiz lobisi olduğunu iddia eden Başbakan Erdoğan aynen şu ifadeleri kullanıyor; Faiz lobisi yıllarca benim milletimin alın terini sömürdü. Bundan sonra sömüremeyeceksin.
***
Bu noktada bir veri aktarmak istiyorum.
Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları ile yapılan borçlanma 20022012 döneminde tam 38 kat büyüdü. Kredi kartlarındaki borç bakiyesi 20022012 arasında 4.1 milyar TLden 68.8 milyar TLye yükseldi.
Bu örneklerden sadece biri, diğer kalemleri de eklediğinizde tablo daha da vahim bir hal alıyor.
Yani halk borç batağına, faiz batağına saplandı, faiz lobisinin ağına düşürüldü.
***
Şimdi Erdoğanın son açıklaması ne anlama geliyor?
1 Bu, bankalar kazanıyorsa halk soyuluyor tezimizin başbakan seviyesinde kabulüdür.
2 Bu, Batıda bankalar batarken bizdekilerin ayakta kalması ekonominin iyi olduğunu gösteriyor iddiasının koca bir yalan olduğunun itirafıdır.
Banka demek faiz demek!
Erdoğanın sözlerini tekrarlayalım; Faiz lobisi yıllarca benim milletimin alın terini sömürdü.
Demek ki Sayın Erdoğan 10 yıldır milletin sömürülmesine müsaade etti.
Peki, bundan sonra ne yapacak da buna engel olacak?
Cevap, koca bir hiç.
***
Gelelim işin borsa boyutuna.
Yine borsanın yükselmesi iktidarın övünç kaynaklarındandı.
Erdoğan her fırsatta borsayı 11 binden aldık, 90 binlere getirdik diyordu.
Biz de yıllardır, % 70i yabancı olan borsanın yükselmesinin vatandaşa bir faydası yok diyoruz.
Bunu her söyleyişimizde cahillikle suçlandık, alay konusu edildik.
Peki, şimdi Erdoğan ne diyor ona bakalım.
Protestoları desteklemekle suçladığı faiz lobisine seslenen Erdoğan Utanmadan, sıkılmadan, borsayı çökertme gayretleri içerisine girenler, borsada Tayyip Erdoğanın parası yok, çökersen sen çökeceksin diyor.
Şimdi borsada bu ülkenin başbakanının bile parası yoksa vatandaşının olur mu?
***
Erdoğanın açıklamaları bize şunu gösteriyor.
İktidarın ekonomi iyi gidiyor iddiasını dayandırdığı temeller, sanalmış.
Meğer her şey koca bir balonmuş!
YENİMESAJ - BAYRAM COŞKUN
Yabancı bankalar Türkiye'deki gibi yasalarla korunmuyor. Adam kredisini ödeyemezse, ancak evi satıp parasını alıyor banka. Evin de fiyatı düşmüş oluyor vs.
Türkiye'de ne kadar borçlanırsan fazlasıyla alabiliyorlar.
Türkiye'de ne kadar borçlanırsan fazlasıyla alabiliyorlar.
TUT Kİ BİLAL TRAFİK KAZASINDA ÖLDÜ
Sezar’ın hakkı Sezar’a (’Yiğidi öldür hakkı ver’gibi daha milli bir deyişten yola çıkacaktım ama yiğitlik filan örtüştüremedim!), ben uzuuuunca bir süre değil şehit ailelerinin arasına karışmak, değil onlarla aynı masada oturmak, adlarını duysa yolunu değiştirir sanıyordum ama cesur adammış; kendi elleriyle PKK’yı palazlandırır, “paralel devlet” oluşturmalarına zemin yaratırken dahi korkmadı(!) çıktı karşılarına çatır çatır(!) “Napalım yani sizin oğullarınız terör saldırısında öldüyse; başkalarının oğulları da trafik kazasında ölüyor, hastalıktan ölüyor...” demeye getirdi iyi mi!
Trafik kazalarında kaybettiğimiz insan sayısı şehit verdiklerimizden fazlaymış... Bununla ilgili feryat var mıymış...
Bir tek “Siz ne zırlayıp duruyorsunuz” demediği kaldı ya, demiş kadar oldu aslında!
***
Hay hay...
Sen yeter ki iste...
Ne olacak şehit aileleri de unutuverirler “PKK gerçeği”ni;
Evlatlarının fidan gibi körpe bedenlerinin o katiller tarafından yerleştirilen mayınlarla kaç parçaya ayrıldığını unuturlar... Darmadağın olmuş evlatlarının kefenlenemez hale getirildiğini unuturlar... Kefenlerinden dahi sızan al kanları unuturlar... Kuzularının anne kokusuna hasretle daldıkları uykularında uğradıkları baskınları unuturlar...
Boş kalan kucaklarına bakmazlar bir daha... Büyütüp çerçevelettikleri son “komanda” pozunu asmazlar evlerinin duvarına...
Haince, kalleşce, hunharca katledilmeyip de kazara öldüğünü varsayarlar...
Nihayetinde takdir-i ilahi değil mi; tut ki çaresiz kaldığı bir tenhada, bir yangın yerinde ateşler içinde, pusuda kurşun yağmuru altında değil de evinde yumuşacık yatağında verdi son nefesini... “Ölüm hak” değil mi! “Öyle veya böyle” herkes ölmeyecek mi!
Uzatıp yüreğinizi daha fazla sıkıştırmayayım; “ne fark eder ki” diyor yani; netice de öldü gitti!
“Tut ki karnım acıktı anneme küstüm” der gibi Kemal Burkayvari üslupla annelerin babaların acılarını kanırtmak bu kadar kolay madem... Bu kadar kolay madem bu tarifi olmayan sancının üstünde tepinmek... Evladını toprağa verdiği günden bu yana buğusu kalkmayan gözlerine baka baka o insanların; “vicdan”ları yerle bir etmek de hiçbir besi yok madem, bir kere daha yıkmakta, bir kere daha ezip geçmekte, bir kere daha abanmakta o çökmüş yüreklere...
“Ne fark eder ki” rahatlığındaki biri için “fark eder mi” emin olamıyorum ama;
Tut ki Mert, Fatih, Murat, Hakan, Ali, Cenk, Serdar, Mehmet... değil de Bilal o son şehit tabutundaki!
“Karşıdan karşıya geçerken bir araba da çarpabilirdi PKK taradı; nasip” der miydin? Diyebilir miydin?
Peki...
Sen de babasın, onlarda tut ki o kürsüde konuşan değil de sözlerin karşısında donakalanlardan biriydin; şehit oğlunun hatırasına hakaret dahi sayılabilecek bu üsluptan sonra o kürsüdeki zat masana gelseydi ne yapardın; en hafifinden bir “yazıklar olsun” çekmez miydin!
Özrü kabahatinden büyük
Yasin Doğan “sahte kimlikli”si PKK’nın Güneydoğu’yu “ele geçirdiği” iddialarının “süreci baltalamaya” dönük olduğunu vurguladığı dünkü yazısında “hepsi dezenformasyon”, “hepsi manipülasyon” diyor ve “sıkıntı olmadığını” kanıtlamak üzere şunları yazıyor:
“Çözüme destek olan kişilerin bile kandığı dezenformasyonlardan birisi son dönemde örgüte çok büyük katılımların olduğu, yaklaşık 3 bin kişinin Kandil’e çıktığıdır. Malum her sene örgüt kaybettiği elamanların yerine benzer sayıda kişiyi dağa çıkarmaya çalışıyor. Örneğin geçen yıl 1450 örgüt elemanı etkisiz hale getirildi, buna karşılık bunun yerine koyulan kişi sayısı 600’ü bulmuyor...”
Özrü kabahatinden büyük derler ya tam o misal...
Kaş yapıp da yaranayım derken gözünü çıkarmış Yasin Doğan;
Senin dediğin gibiyse, yani PKK “her yıl olduğu gibi gidenlerin yerine terörist takviyesi yapıyorsa” daha fena değil mi? Hiçbir şey değişmediyse, PKK geçmiş yıllardaki yapılanma biçimini yeniliyorsa bu da zaten “süreç” dediğiniz zırvada çarşafa dolandığınızı göstermez mi?
Bir de hatırlatayım dedim:
Sizin o “dezenformasyon”, “manipülasyon” dediğiniz “itiraf”larda bulunanlar bizzat kendi partili arkadaşlarınız, Galip Ensarioğlu, İdris Bal gibi milletvekilleriniz!
SELCAN TAŞÇI
Sezar’ın hakkı Sezar’a (’Yiğidi öldür hakkı ver’gibi daha milli bir deyişten yola çıkacaktım ama yiğitlik filan örtüştüremedim!), ben uzuuuunca bir süre değil şehit ailelerinin arasına karışmak, değil onlarla aynı masada oturmak, adlarını duysa yolunu değiştirir sanıyordum ama cesur adammış; kendi elleriyle PKK’yı palazlandırır, “paralel devlet” oluşturmalarına zemin yaratırken dahi korkmadı(!) çıktı karşılarına çatır çatır(!) “Napalım yani sizin oğullarınız terör saldırısında öldüyse; başkalarının oğulları da trafik kazasında ölüyor, hastalıktan ölüyor...” demeye getirdi iyi mi!
Trafik kazalarında kaybettiğimiz insan sayısı şehit verdiklerimizden fazlaymış... Bununla ilgili feryat var mıymış...
Bir tek “Siz ne zırlayıp duruyorsunuz” demediği kaldı ya, demiş kadar oldu aslında!
***
Hay hay...
Sen yeter ki iste...
Ne olacak şehit aileleri de unutuverirler “PKK gerçeği”ni;
Evlatlarının fidan gibi körpe bedenlerinin o katiller tarafından yerleştirilen mayınlarla kaç parçaya ayrıldığını unuturlar... Darmadağın olmuş evlatlarının kefenlenemez hale getirildiğini unuturlar... Kefenlerinden dahi sızan al kanları unuturlar... Kuzularının anne kokusuna hasretle daldıkları uykularında uğradıkları baskınları unuturlar...
Boş kalan kucaklarına bakmazlar bir daha... Büyütüp çerçevelettikleri son “komanda” pozunu asmazlar evlerinin duvarına...
Haince, kalleşce, hunharca katledilmeyip de kazara öldüğünü varsayarlar...
Nihayetinde takdir-i ilahi değil mi; tut ki çaresiz kaldığı bir tenhada, bir yangın yerinde ateşler içinde, pusuda kurşun yağmuru altında değil de evinde yumuşacık yatağında verdi son nefesini... “Ölüm hak” değil mi! “Öyle veya böyle” herkes ölmeyecek mi!
Uzatıp yüreğinizi daha fazla sıkıştırmayayım; “ne fark eder ki” diyor yani; netice de öldü gitti!
“Tut ki karnım acıktı anneme küstüm” der gibi Kemal Burkayvari üslupla annelerin babaların acılarını kanırtmak bu kadar kolay madem... Bu kadar kolay madem bu tarifi olmayan sancının üstünde tepinmek... Evladını toprağa verdiği günden bu yana buğusu kalkmayan gözlerine baka baka o insanların; “vicdan”ları yerle bir etmek de hiçbir besi yok madem, bir kere daha yıkmakta, bir kere daha ezip geçmekte, bir kere daha abanmakta o çökmüş yüreklere...
“Ne fark eder ki” rahatlığındaki biri için “fark eder mi” emin olamıyorum ama;
Tut ki Mert, Fatih, Murat, Hakan, Ali, Cenk, Serdar, Mehmet... değil de Bilal o son şehit tabutundaki!
“Karşıdan karşıya geçerken bir araba da çarpabilirdi PKK taradı; nasip” der miydin? Diyebilir miydin?
Peki...
Sen de babasın, onlarda tut ki o kürsüde konuşan değil de sözlerin karşısında donakalanlardan biriydin; şehit oğlunun hatırasına hakaret dahi sayılabilecek bu üsluptan sonra o kürsüdeki zat masana gelseydi ne yapardın; en hafifinden bir “yazıklar olsun” çekmez miydin!
Özrü kabahatinden büyük
Yasin Doğan “sahte kimlikli”si PKK’nın Güneydoğu’yu “ele geçirdiği” iddialarının “süreci baltalamaya” dönük olduğunu vurguladığı dünkü yazısında “hepsi dezenformasyon”, “hepsi manipülasyon” diyor ve “sıkıntı olmadığını” kanıtlamak üzere şunları yazıyor:
“Çözüme destek olan kişilerin bile kandığı dezenformasyonlardan birisi son dönemde örgüte çok büyük katılımların olduğu, yaklaşık 3 bin kişinin Kandil’e çıktığıdır. Malum her sene örgüt kaybettiği elamanların yerine benzer sayıda kişiyi dağa çıkarmaya çalışıyor. Örneğin geçen yıl 1450 örgüt elemanı etkisiz hale getirildi, buna karşılık bunun yerine koyulan kişi sayısı 600’ü bulmuyor...”
Özrü kabahatinden büyük derler ya tam o misal...
Kaş yapıp da yaranayım derken gözünü çıkarmış Yasin Doğan;
Senin dediğin gibiyse, yani PKK “her yıl olduğu gibi gidenlerin yerine terörist takviyesi yapıyorsa” daha fena değil mi? Hiçbir şey değişmediyse, PKK geçmiş yıllardaki yapılanma biçimini yeniliyorsa bu da zaten “süreç” dediğiniz zırvada çarşafa dolandığınızı göstermez mi?
Bir de hatırlatayım dedim:
Sizin o “dezenformasyon”, “manipülasyon” dediğiniz “itiraf”larda bulunanlar bizzat kendi partili arkadaşlarınız, Galip Ensarioğlu, İdris Bal gibi milletvekilleriniz!
SELCAN TAŞÇI
Yazıyı tam okumadım ama ölse de ne olacak ki. Seçimlerde kullanır.
Annesinin ölümünü öyle yapmadı mı ?
Annesinin ölümünü öyle yapmadı mı ?
Kürtlere son çağrı!
Erbil’de “Kürt Ulusal Konferansı” toplanıyor. Barzani, Türkiye’den Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere 21 kişiyi davet etti. Hedefleri, Birleşik Büyük Kürdistan için psikolojik zemin hazırlamak.
Türkiye’de ise devlet, bütün kurum ve kuruluşları ile ABD’nin Büyük Kürdistan Projesi’ne teslim olmuştur. Direnen, milletin kendi evlatlarıdır. Zaman zaman bize bile deniliyor ki, “Siz bütün Türklerin birliğini savunuyorsunuz, bırakın Kürtler de kendi birliğini sağlasın.” Bunu söylemelerinin sebebi, bizim nezdimizde milliyetçi birikimin oluşturduğu fikri direnci kırmaktır.
Biz, hiçbir etnik unsurun kimliğinden dolayı doğal insan haklarından yoksun bırakılmasına razı değiliz. Fakat bir bütün olarak Türk Milleti’nin insan haklarını korumak önceliğimizdir.
***
Kürtler tarih boyunca Türkler ile birlikte var oldu. Batılıların son 250 yıllık çalışmaları sonunda ayrı bir millet oldukları bilincini geliştirdiler. Zaten, Osmanlı’nın dağılma sürecinde Türkiye’nin dışında kalan Kürtlerin,Türk Milleti’ne mensubiyet duymaları söz konusu olmamıştır. Neticede, Kuzey Irak’ta Amerika’nın Irak’ı işgali ile birlikte nefes almaya başlayan Kürdistan devletçiği, Suriye, Türkiye ve İran’ı da etkilemektedir. Türkiye’deki PKK hareketi ise TSK’nın direncinin çökertilmesi sonucu, artık rahat hareket etmekte, askerin boşalttığı karakollara Abdullah Öcalan posterleri asmakta, bazı şehirlerde “PKK Asayiş” birimleri kurarak polis görevini yapıyor gibi bir görüntü vermeye veya Van’da olduğu gibi askeri geçit töreni yapmaya çalışmaktadır. Abdullah Öcalan ise artık yanına kadın gönderilmesini bile isteyebilmektedir.
BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ise “Türkiye’nin 3 tarafı deniz; Karadeniz, Ege, Akdeniz. 3 tarafı da Kürdistan’dır. Bin yıl birlikte yaşadık, binlerce yıl daha ama eşit ve özgür bir şekilde yaşama imkânı vardır” diyor.
***
Böyle giderse Kürtler, Türk Milleti’nin şemsiyesi altında yaşamak imkânını kendi elleriyle yok etmiş olacaklardır. Ermeniler de 900 yıl Türkler ile birlikte yaşadılar ama Batılıların projelerine uydukları için Türk topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. Gazeteci Hırant Dink’in, öldürülmeden kısa bir süre önce, 2006’nın Şubat ayında Kürt aydınlarını uyardığını hatırlıyorum.
Dink, “150 yıl önce yaşanan olayların öncesinde bugün meydana gelen olayların aynısı olmuş... Ermeniler Avrupa ve Rusya’ya güvendiler... Ama sonra ortada kaldılar. Aman dikkat! Başkalarına güvenmek bir milletin sonu oldu... Ne olursa olsun Kürt ve Türkler birlikte ve iç içe yaşamalı” demişti.
Esasen, Türkiye topraklarında bir Ermenistan devleti ve bir Kürt devleti kurmak aynı projedir. Türkiye’ye 100 yıldır Wilson prensipleri ile veya Sevr ile dayatılan budur. Türkiye, bu projenin Ermeni ayağını aştı, şimdi Kürtleri kullanıyorlar. Arapları Osmanlı’ya isyan ettiren Lawrence, “Bir Kürt devleti kurabilseydim, Türkleri tarihten silecektim, başaramadım” demişti. Bunun yerine “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” tarihe karıştı!
***
Yine Hasip Kaplan, AKP ile birlikte dönüşü olmayan tek yönlü tünele girdiklerini, mutlaka ışığı görmeleri gerektiğini söylüyor. Bu söylediği doğrudur. AKP, zaten bu iş için kurdurulmuştur! Açılım dedikleri, Büyük Kürdistan Projesi’dir.
Biz, Türk Milleti’nin bir ferdi olarak, en azından Türkiye Kürtlerine son bir çağrıda bulunarak, “Amerika’ya güvenerek Türk Milleti’nin nefretini kazanmayın. Türk Milleti’nin önünde ne ABD durabilir, ne de ABD’nin sömürge valileri. Bir an önce aklınızı başınıza toplayın ve en az bin yıldır süren beraberliği bozmayın” deme hakkına sahibiz.
Arslan BULUT
Erbil’de “Kürt Ulusal Konferansı” toplanıyor. Barzani, Türkiye’den Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş başta olmak üzere 21 kişiyi davet etti. Hedefleri, Birleşik Büyük Kürdistan için psikolojik zemin hazırlamak.
Türkiye’de ise devlet, bütün kurum ve kuruluşları ile ABD’nin Büyük Kürdistan Projesi’ne teslim olmuştur. Direnen, milletin kendi evlatlarıdır. Zaman zaman bize bile deniliyor ki, “Siz bütün Türklerin birliğini savunuyorsunuz, bırakın Kürtler de kendi birliğini sağlasın.” Bunu söylemelerinin sebebi, bizim nezdimizde milliyetçi birikimin oluşturduğu fikri direnci kırmaktır.
Biz, hiçbir etnik unsurun kimliğinden dolayı doğal insan haklarından yoksun bırakılmasına razı değiliz. Fakat bir bütün olarak Türk Milleti’nin insan haklarını korumak önceliğimizdir.
***
Kürtler tarih boyunca Türkler ile birlikte var oldu. Batılıların son 250 yıllık çalışmaları sonunda ayrı bir millet oldukları bilincini geliştirdiler. Zaten, Osmanlı’nın dağılma sürecinde Türkiye’nin dışında kalan Kürtlerin,Türk Milleti’ne mensubiyet duymaları söz konusu olmamıştır. Neticede, Kuzey Irak’ta Amerika’nın Irak’ı işgali ile birlikte nefes almaya başlayan Kürdistan devletçiği, Suriye, Türkiye ve İran’ı da etkilemektedir. Türkiye’deki PKK hareketi ise TSK’nın direncinin çökertilmesi sonucu, artık rahat hareket etmekte, askerin boşalttığı karakollara Abdullah Öcalan posterleri asmakta, bazı şehirlerde “PKK Asayiş” birimleri kurarak polis görevini yapıyor gibi bir görüntü vermeye veya Van’da olduğu gibi askeri geçit töreni yapmaya çalışmaktadır. Abdullah Öcalan ise artık yanına kadın gönderilmesini bile isteyebilmektedir.
BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ise “Türkiye’nin 3 tarafı deniz; Karadeniz, Ege, Akdeniz. 3 tarafı da Kürdistan’dır. Bin yıl birlikte yaşadık, binlerce yıl daha ama eşit ve özgür bir şekilde yaşama imkânı vardır” diyor.
***
Böyle giderse Kürtler, Türk Milleti’nin şemsiyesi altında yaşamak imkânını kendi elleriyle yok etmiş olacaklardır. Ermeniler de 900 yıl Türkler ile birlikte yaşadılar ama Batılıların projelerine uydukları için Türk topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. Gazeteci Hırant Dink’in, öldürülmeden kısa bir süre önce, 2006’nın Şubat ayında Kürt aydınlarını uyardığını hatırlıyorum.
Dink, “150 yıl önce yaşanan olayların öncesinde bugün meydana gelen olayların aynısı olmuş... Ermeniler Avrupa ve Rusya’ya güvendiler... Ama sonra ortada kaldılar. Aman dikkat! Başkalarına güvenmek bir milletin sonu oldu... Ne olursa olsun Kürt ve Türkler birlikte ve iç içe yaşamalı” demişti.
Esasen, Türkiye topraklarında bir Ermenistan devleti ve bir Kürt devleti kurmak aynı projedir. Türkiye’ye 100 yıldır Wilson prensipleri ile veya Sevr ile dayatılan budur. Türkiye, bu projenin Ermeni ayağını aştı, şimdi Kürtleri kullanıyorlar. Arapları Osmanlı’ya isyan ettiren Lawrence, “Bir Kürt devleti kurabilseydim, Türkleri tarihten silecektim, başaramadım” demişti. Bunun yerine “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” tarihe karıştı!
***
Yine Hasip Kaplan, AKP ile birlikte dönüşü olmayan tek yönlü tünele girdiklerini, mutlaka ışığı görmeleri gerektiğini söylüyor. Bu söylediği doğrudur. AKP, zaten bu iş için kurdurulmuştur! Açılım dedikleri, Büyük Kürdistan Projesi’dir.
Biz, Türk Milleti’nin bir ferdi olarak, en azından Türkiye Kürtlerine son bir çağrıda bulunarak, “Amerika’ya güvenerek Türk Milleti’nin nefretini kazanmayın. Türk Milleti’nin önünde ne ABD durabilir, ne de ABD’nin sömürge valileri. Bir an önce aklınızı başınıza toplayın ve en az bin yıldır süren beraberliği bozmayın” deme hakkına sahibiz.
Arslan BULUT
Arslan Bulut Biryantin Spor 2 olacak Demedi Demeyin ;)