Subpage under development, new version coming soon!
Topic closed!!!
Subject: Gündem ile ilgili haberler ve yorumlar
Hocam sen şimdi bunları ak diye yazmışsın ama buradan bakınca hepsi kara görünüyor.Ben şimdi oturup yarım saat bütün akları toplayıp yazsam senin oradan bakınca hepsi kara görünecek.İkimizin de aynı rengi görebilmemiz için ya senin buraya gelmen gerekli ya da benim oraya gelmem.Ben senin oraya gelmem sen geliyorsan gel buradan bak.Eğer ki ben de gelmem dersen boşuna birbirimizi yormayalım,üzmeyelim :)
PKK'DA FEHMAN HÜSEYİN AĞIR YARALI
Güncel - 19 Mart 2012 08:25
Terör örgütü PKK'ya yönelik son haftalarda düzenlenen nokta operasyonlarda, Fehman Hüseyin'in yaralanıp Beşar Esed'e sığındığı iddia ediliyor.
Jandarma Özel Harekat Timlerinin son haftalarda gerçekleştirdiği nokta operasyonları ile terör örgütü PKK'ya büyük darbe vuruldu. Bu operasyonlarla ilgili kulislerde oldukça önemli iddialar dile getiriliyor. İddiaların başında ise düzenlenen operasyonlarda, Fehman Hüseyin'in ağır yaralanıp, Beşar Esed'e sığındığı.
İşte Adem Yavuz Arslan'ın gündeme taşıdığı önemli iddia...
PKK cephesinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Özellikle son haftalarda sessiz sedasız yapılan 'nokta operasyonlar' medyanın dikkatinden kaçsa da kulislerde çok çarpıcı bilgiler var. Özellikle de 'cellât' olarak adlandırılan Suriye asıllı Dr. Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin ile ilgili.
Resmi makamlar bu konuda suskunluğunu koruyor ama edindiğim bilgilere göre Fehman Hüseyin, Özel Kuvvetler'in yaptığı nokta operasyonunda yaralandı.
Hatta şu anda Suriye'deki yakınları tarafından tedavi ettirildiği de konuşuluyor.
Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz ağustos ayında örgütün 1 numaralı ismi Murat Karayılan ortadan kaybolmuştu.
Hatta Karayılan'ın İran'ın elinde olduğu yönündeki haberler krize de neden olmuştu.
Karayılan'ın bir ayı aşkın süre ortadan kaybolmasıyla ilgili hâlâ net bilgiler yok, fakat o günlerde dikkat çekici şekilde Fehman Hüseyin ön plana çıkmıştı.
Hatta daha önceki açıklamalarından çok farklı olarak 'yeni dönemin konseptini' de ilan etmişti.
Karayılan'ın ortadan kaybolmasından sonra sık sık röportajlar veren ve son olarak örgütün internet sitelerinde 4 Ocak'ta açıklamalarda bulunan Bahoz Erdal'dan bir süredir ses çıkmıyor.
Bu da operasyondan yaralı kurtulup Suriye'ye kaçtığı istihbaratını daha da anlamlı hale getiriyor. Ayrıca unutmamak gerekir ki Esed yönetimi PKK'ya güvenli alan taahhüdünde bulunduğu için örgüt bir süredir Suriye'ye taşınıyor.
Zaten üçüncü ülkelerin PKK ile 'özel olarak' ilgilendiği bilinen bir gerçek.
Kaldı ki söz konusu üçüncü ülkeye ait 'Heron' bölge üzerinde uçarken yakayı ele vermişti. Aralık 2011'de Mersin'de ele geçirilen teröristlerden birinin de İsrail'le olan yakınlığı önemli bir ayrıntıydı.
Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak Hatay, PKK'nın geçiş ve hedef yerlerinden birisi olacak. Nitekim Jandarma Özel Harekat timlerinden bir grubun bölgeye kaydırıldığı da önceki gün itibariyle artık sır değil.
Sonuç itibariyle, BDP yönetimi KCK'nın baskısı sebebiyle Nevruz'u bir kalkışma denemesine çevirmeye çalışırken Suriye'de PKK açısından ilginç gelişmeler yaşanıyor.
Sahi, Bahoz'u göreniniz var mı?
Güncel - 19 Mart 2012 08:25
Terör örgütü PKK'ya yönelik son haftalarda düzenlenen nokta operasyonlarda, Fehman Hüseyin'in yaralanıp Beşar Esed'e sığındığı iddia ediliyor.
Jandarma Özel Harekat Timlerinin son haftalarda gerçekleştirdiği nokta operasyonları ile terör örgütü PKK'ya büyük darbe vuruldu. Bu operasyonlarla ilgili kulislerde oldukça önemli iddialar dile getiriliyor. İddiaların başında ise düzenlenen operasyonlarda, Fehman Hüseyin'in ağır yaralanıp, Beşar Esed'e sığındığı.
İşte Adem Yavuz Arslan'ın gündeme taşıdığı önemli iddia...
PKK cephesinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Özellikle son haftalarda sessiz sedasız yapılan 'nokta operasyonlar' medyanın dikkatinden kaçsa da kulislerde çok çarpıcı bilgiler var. Özellikle de 'cellât' olarak adlandırılan Suriye asıllı Dr. Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin ile ilgili.
Resmi makamlar bu konuda suskunluğunu koruyor ama edindiğim bilgilere göre Fehman Hüseyin, Özel Kuvvetler'in yaptığı nokta operasyonunda yaralandı.
Hatta şu anda Suriye'deki yakınları tarafından tedavi ettirildiği de konuşuluyor.
Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz ağustos ayında örgütün 1 numaralı ismi Murat Karayılan ortadan kaybolmuştu.
Hatta Karayılan'ın İran'ın elinde olduğu yönündeki haberler krize de neden olmuştu.
Karayılan'ın bir ayı aşkın süre ortadan kaybolmasıyla ilgili hâlâ net bilgiler yok, fakat o günlerde dikkat çekici şekilde Fehman Hüseyin ön plana çıkmıştı.
Hatta daha önceki açıklamalarından çok farklı olarak 'yeni dönemin konseptini' de ilan etmişti.
Karayılan'ın ortadan kaybolmasından sonra sık sık röportajlar veren ve son olarak örgütün internet sitelerinde 4 Ocak'ta açıklamalarda bulunan Bahoz Erdal'dan bir süredir ses çıkmıyor.
Bu da operasyondan yaralı kurtulup Suriye'ye kaçtığı istihbaratını daha da anlamlı hale getiriyor. Ayrıca unutmamak gerekir ki Esed yönetimi PKK'ya güvenli alan taahhüdünde bulunduğu için örgüt bir süredir Suriye'ye taşınıyor.
Zaten üçüncü ülkelerin PKK ile 'özel olarak' ilgilendiği bilinen bir gerçek.
Kaldı ki söz konusu üçüncü ülkeye ait 'Heron' bölge üzerinde uçarken yakayı ele vermişti. Aralık 2011'de Mersin'de ele geçirilen teröristlerden birinin de İsrail'le olan yakınlığı önemli bir ayrıntıydı.
Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak Hatay, PKK'nın geçiş ve hedef yerlerinden birisi olacak. Nitekim Jandarma Özel Harekat timlerinden bir grubun bölgeye kaydırıldığı da önceki gün itibariyle artık sır değil.
Sonuç itibariyle, BDP yönetimi KCK'nın baskısı sebebiyle Nevruz'u bir kalkışma denemesine çevirmeye çalışırken Suriye'de PKK açısından ilginç gelişmeler yaşanıyor.
Sahi, Bahoz'u göreniniz var mı?
Bir oyla nasıl YÖK listesine girdi?
Giresun Üniversitesi'nde, YÖK Genel Kurulu, en fazla oy alanları liste dışı bırakıp 1 oy alan adayı Cumhurbaşkanı'na sunulacak listeye koydu.
Güncelleme:19 Mart 2012 11:50
Giresun Üniversitesi'nde, YÖK Genel Kurulu, en fazla oy alanları liste dışı bırakıp 1 oy alan Prof. Dr. Murat Teker’i Cumhurbaşkanı'na sunulacak listeye koydu. Prof. Dr. Murat Teker, 'Oy önemli değil. Demek ki kariyerim etkili oldu' dedi.
Akşam'ın haberine göre, Giresun Üniversitesi'nde rektörlük seçimi yılan hikayesine döndü. 2007'de kurulan üniversitede rektör Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, 1 Haziran 2010'da emekliye ayrıldıktan sonra koltuk bir türlü dolmadı.
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Prof. Halil İbrahim Bahar'ı Rektör Vekili olarak görevlendirdi, 18 Haziran 2010'da da rektörlük seçimi kararı aldı. Seçimde Bahar 31, Prof. Dr. Mustafa Türkmen 29, Prof. Dr. Aygün Attar 21, Prof. Dr. Ayhan Bölük 4, Prof. Dr. Yılmaz Can 2, Prof. Dr. Murat Teker ise 1 oy aldı.
Haberin Devamı
1 Temmuz 2010'da toplanan YÖK Genel Kurulu, seçimde en fazla oyu alan Bahar ile ikinci olan Türkmen'i eledi, seçimde üçüncü olan Attar'ı listebaşı yaptı. Bölük ikinci ve Can ise üçüncü sıraya yerleştirildi ancak hazırlanan liste, Can'ın istifası nedeniyle Cumhurbaşkanlığı'na sunulamadı.
1 OY ALAN LİSTEYE ALINDI
Bu gelişmelerin ardından Rektör Vekili Bahar görevinden alındı, yerine atanan Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Başdanışmanı Prof. Dr. Ersan Bocutoğlu da aynı akıbete uğradı.
Onun yerine de Cumhurbaşkanlığı'na sunulacak listeden istifa eden Prof. Dr. Can, 6'şar aylık görevlendirme ile 3 kez Rektör Vekili olarak atandı.
Seçimin yenilenmesi isteği, 'Her çekilmenin ardından seçimin yenilenmesi, rektör seçimi işlemini uzun süreçlere yayar' gerekçesiyle Ankara 4. İdare Mahkemesi'nden döndü. Mahkeme ilk 6 aday arasından yeni bir adayın listeye konulmasını istedi.
YÖK Genel Kurulu, son aldığı kararla Cumhurbaşkanlığı'na sunulacak listeden istifa eden Can'ın yerine seçimlerde sadece 1 oy alarak son sırada yer alan Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Teker'in üçüncü aday olarak Cumhurbaşkanlığı'na sunmaya karar verdi.
“NORMAL ÇÜNKÜ BENİ TANIMIYORLAR”
YÖK'ün 1 oylu adayı, Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Fizikokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Teker, Akşam gazetesine şunları söyledi:
'Üniversitenin bu kadar yıpranması doğru değil. Kim seçilirse seçilsin, önemli olan hizmettir. Memleketime hizmet etmek istiyorum. 1 oy almam doğal çünkü orada beni tanımıyorlar, akademisyenler tabii tanıdıklarına oy verecekler. Ben seçim çalışması yapamazdım, onların avantajı vardı. Seçim sonuçlarını bu şartlarda değerlendirmek gerekir. 1 oyla 100 oyun farkı yok.'
Cumhurbaşkanlığı'na sunulacak olan listeye alınmasına çok sevindiğini kaydeden 55 yaşındaki Teker, 'Benim öğretim hayatım, kariyerim, projelerimdir önemli olan. Cumhurbaşkanı kimi layık görürse, ona destek olmak gerekir.
Bundan sonrası için tabii her aday kadar umudum var. Görev verilirse faydalı olacağıma inanıyorum. İyi hizmet yapıp, ayrılırken herkesin hayır duasını almak çok önemli' ifadelerini kullandı.
--------------------
bu kurul en cok oy alan ıkı kısıyı neden elemıs haberde bulamadım ama keske haberde neden elendıklerınıde yazsalarmıs...
Giresun Üniversitesi'nde, YÖK Genel Kurulu, en fazla oy alanları liste dışı bırakıp 1 oy alan adayı Cumhurbaşkanı'na sunulacak listeye koydu.
Güncelleme:19 Mart 2012 11:50
Giresun Üniversitesi'nde, YÖK Genel Kurulu, en fazla oy alanları liste dışı bırakıp 1 oy alan Prof. Dr. Murat Teker’i Cumhurbaşkanı'na sunulacak listeye koydu. Prof. Dr. Murat Teker, 'Oy önemli değil. Demek ki kariyerim etkili oldu' dedi.
Akşam'ın haberine göre, Giresun Üniversitesi'nde rektörlük seçimi yılan hikayesine döndü. 2007'de kurulan üniversitede rektör Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, 1 Haziran 2010'da emekliye ayrıldıktan sonra koltuk bir türlü dolmadı.
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Prof. Halil İbrahim Bahar'ı Rektör Vekili olarak görevlendirdi, 18 Haziran 2010'da da rektörlük seçimi kararı aldı. Seçimde Bahar 31, Prof. Dr. Mustafa Türkmen 29, Prof. Dr. Aygün Attar 21, Prof. Dr. Ayhan Bölük 4, Prof. Dr. Yılmaz Can 2, Prof. Dr. Murat Teker ise 1 oy aldı.
Haberin Devamı
1 Temmuz 2010'da toplanan YÖK Genel Kurulu, seçimde en fazla oyu alan Bahar ile ikinci olan Türkmen'i eledi, seçimde üçüncü olan Attar'ı listebaşı yaptı. Bölük ikinci ve Can ise üçüncü sıraya yerleştirildi ancak hazırlanan liste, Can'ın istifası nedeniyle Cumhurbaşkanlığı'na sunulamadı.
1 OY ALAN LİSTEYE ALINDI
Bu gelişmelerin ardından Rektör Vekili Bahar görevinden alındı, yerine atanan Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Başdanışmanı Prof. Dr. Ersan Bocutoğlu da aynı akıbete uğradı.
Onun yerine de Cumhurbaşkanlığı'na sunulacak listeden istifa eden Prof. Dr. Can, 6'şar aylık görevlendirme ile 3 kez Rektör Vekili olarak atandı.
Seçimin yenilenmesi isteği, 'Her çekilmenin ardından seçimin yenilenmesi, rektör seçimi işlemini uzun süreçlere yayar' gerekçesiyle Ankara 4. İdare Mahkemesi'nden döndü. Mahkeme ilk 6 aday arasından yeni bir adayın listeye konulmasını istedi.
YÖK Genel Kurulu, son aldığı kararla Cumhurbaşkanlığı'na sunulacak listeden istifa eden Can'ın yerine seçimlerde sadece 1 oy alarak son sırada yer alan Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Teker'in üçüncü aday olarak Cumhurbaşkanlığı'na sunmaya karar verdi.
“NORMAL ÇÜNKÜ BENİ TANIMIYORLAR”
YÖK'ün 1 oylu adayı, Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Fizikokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Murat Teker, Akşam gazetesine şunları söyledi:
'Üniversitenin bu kadar yıpranması doğru değil. Kim seçilirse seçilsin, önemli olan hizmettir. Memleketime hizmet etmek istiyorum. 1 oy almam doğal çünkü orada beni tanımıyorlar, akademisyenler tabii tanıdıklarına oy verecekler. Ben seçim çalışması yapamazdım, onların avantajı vardı. Seçim sonuçlarını bu şartlarda değerlendirmek gerekir. 1 oyla 100 oyun farkı yok.'
Cumhurbaşkanlığı'na sunulacak olan listeye alınmasına çok sevindiğini kaydeden 55 yaşındaki Teker, 'Benim öğretim hayatım, kariyerim, projelerimdir önemli olan. Cumhurbaşkanı kimi layık görürse, ona destek olmak gerekir.
Bundan sonrası için tabii her aday kadar umudum var. Görev verilirse faydalı olacağıma inanıyorum. İyi hizmet yapıp, ayrılırken herkesin hayır duasını almak çok önemli' ifadelerini kullandı.
--------------------
bu kurul en cok oy alan ıkı kısıyı neden elemıs haberde bulamadım ama keske haberde neden elendıklerınıde yazsalarmıs...
"ak partılı degılsen kesın chp lısındır ve chp nın yaptıklarının hesabı sana sorulmalıdır" mantıgı olmak zorunda değildir. akp li olmayıp diğer bi partili de olmayanlar olabilir.
yani akpartinin yaptıklarını beğenmeyen biri daha önceki başbakanların yaptıklarını da beğenmiyor olabilir mesela...
yani akpartinin yaptıklarını beğenmeyen biri daha önceki başbakanların yaptıklarını da beğenmiyor olabilir mesela...
yazdıklarının altına ımzamı atarım... Bundan oncekı yazdıklarımda bunları belırtmeye calısmıstım zaten... Yandaslık sadece tek bır partı ıcın olmadı zaten, tum donemlerde vardı, ama hıc bu kadar ust sevıyede olmamıstı ... Ornek olarak ılk mesajın olabılır mesela... Hanı demıssın ya nasıl olmus bu ıs dıye, sebebı bence gayet acık ...
XFs to
eergun [del]
Bizde rektör atamaları kamuoyuna genellikle sorun olarak sunulmaktadır. Aslında konuya ideolojik bakıldığından, "bizim mahalleden biri atanmışsa çok yerinde bir atamadır, karşı mahalleden biri rektör olarak atanmışsa Cumhurbaşkanı yanlış yapmış, taraf tutmuş" mantığı ile bakılıyor konuya..
Biraz tarafsız ve elimizi vijdanımıza koyarak son iki cumhurbaşkanının rektör atamalarına bir bakalım. Her ikisi de en çok oyu alanı atadıkları da olmuş, atamadıkları da olmuş. Sayın Ahmet Nejdet Sezer'in atamalarını eleştirmeyenlerin sanıyorum Sayın Gül'ü eleştirmeye hakları olmamalı. Çünkü Gül'ün yaptığının Sezer'in yaptığından bir farkı yok. Yasaların kendisine verdiği yetkiyi kullanarak, kendisine sunulan 3 kişiden birini atamış. En çok oyu alanın atanacağı şeklinde yasa yok.
Zaten, cumhurbaşkanına 3 kişi arasından birini seçme yetkisi verilirken az oy alanların da seçilmesine yol açılmak istenmiştir. En çok oy alanın seçilmesi kuralı için cumhurbaşknına gerek yoktu.
Sayın Sezer'in yaptığı atamalardan bir kaç örneği sunuyorum;
Gazi Üniversitesi’nde 1064 oy alan Rıza Ayhan yerine, sadece 366 oy alan 3. sıradaki Kadri Yamaç’ı atamıştı.
Kastamonu Üniversitesi’nde 1. olan Mustafa Safran yerine, sadece 2 oy alan Bahri Gökçebay’ı atamıştı.
Yozgat Bozok Üniversitesi’nde en fazla oyu alan Mustafa İlbaş yerine, 4 oy alan İnci Varinli’yi atamıştı.
Giresun Üniversitesi’nde 25 oyla birinci olan Mehmet Tüfekçi yerine, 8 oy alan Osman Metin Öztürk’ü atamıştı
Bence bunda eleştirlecek bir şey olmadığı gibi Gül'ün yaptığında da eleştirlecek bir şey yok.
O zaman sesini çıkarmayanların şimdi hiç hakkı yok.
--
Alıntıdır.
Biraz tarafsız ve elimizi vijdanımıza koyarak son iki cumhurbaşkanının rektör atamalarına bir bakalım. Her ikisi de en çok oyu alanı atadıkları da olmuş, atamadıkları da olmuş. Sayın Ahmet Nejdet Sezer'in atamalarını eleştirmeyenlerin sanıyorum Sayın Gül'ü eleştirmeye hakları olmamalı. Çünkü Gül'ün yaptığının Sezer'in yaptığından bir farkı yok. Yasaların kendisine verdiği yetkiyi kullanarak, kendisine sunulan 3 kişiden birini atamış. En çok oyu alanın atanacağı şeklinde yasa yok.
Zaten, cumhurbaşkanına 3 kişi arasından birini seçme yetkisi verilirken az oy alanların da seçilmesine yol açılmak istenmiştir. En çok oy alanın seçilmesi kuralı için cumhurbaşknına gerek yoktu.
Sayın Sezer'in yaptığı atamalardan bir kaç örneği sunuyorum;
Gazi Üniversitesi’nde 1064 oy alan Rıza Ayhan yerine, sadece 366 oy alan 3. sıradaki Kadri Yamaç’ı atamıştı.
Kastamonu Üniversitesi’nde 1. olan Mustafa Safran yerine, sadece 2 oy alan Bahri Gökçebay’ı atamıştı.
Yozgat Bozok Üniversitesi’nde en fazla oyu alan Mustafa İlbaş yerine, 4 oy alan İnci Varinli’yi atamıştı.
Giresun Üniversitesi’nde 25 oyla birinci olan Mehmet Tüfekçi yerine, 8 oy alan Osman Metin Öztürk’ü atamıştı
Bence bunda eleştirlecek bir şey olmadığı gibi Gül'ün yaptığında da eleştirlecek bir şey yok.
O zaman sesini çıkarmayanların şimdi hiç hakkı yok.
--
Alıntıdır.
frkntrz [del] to
XFs
o zamanda sormustum sımdıde soruyorum en cok oy alanlar neden atanmaz diye...
ama akpartide ki mantalite aynı.. onlar yaptı bizde yapacağız...
e müslüman kendisine yapılmasını istemediğin birşeyi başkasına neden yapıyorsun ki...
eğer insanlar bu tür durumlardan memnun olsa bunları yapanlara daha çok oy verirdi.. demek ki insanlar bu yapılanlardan hoşnut değilmiş ama sen aynısını yapıyorsun. o zaman ne değişti? yapanın adı mı sadece?
peki oncekı cumhurbaskanı bu yanlısı yaparken ortalıkta cingar çıkartanlar neden şimdi susuyorlar??? onlarında şimdide konuşması gerekmez mi onlarında şimdi susmaya hakkı yok...
(edited)
ama akpartide ki mantalite aynı.. onlar yaptı bizde yapacağız...
e müslüman kendisine yapılmasını istemediğin birşeyi başkasına neden yapıyorsun ki...
eğer insanlar bu tür durumlardan memnun olsa bunları yapanlara daha çok oy verirdi.. demek ki insanlar bu yapılanlardan hoşnut değilmiş ama sen aynısını yapıyorsun. o zaman ne değişti? yapanın adı mı sadece?
peki oncekı cumhurbaskanı bu yanlısı yaparken ortalıkta cingar çıkartanlar neden şimdi susuyorlar??? onlarında şimdide konuşması gerekmez mi onlarında şimdi susmaya hakkı yok...
(edited)
Saci Dokulenlere Cok Iyi Haber
Saç dökülmesi, modern çağ insanının önemli sorunlarından birisidir. Özellikle erkeklerde saç dökülmesi genetik faktörlere bağlıdır. Saç dökülmesi estetik kaygılara, psikolojik sorunlara ve kendine güven eksikliğine neden olabilmektedir.
Saç dökülmesinin en büyük sebeplerinden biri de köklerin zayıflaması ve zaman içerisinde ölmesidir. Yapılan klinik araştırmalara göre özellikle ölen köklerde saç çıkışı mümkün değildi ve bu tür vakalarda saç ekiminden başka şans yoktu. Fakat Kök Hücre konusunda araştırmalar yapan İsviçreli Bilim Adamı Dr. Daniel C. Schmid ve ekibi yaptığı araştırmalar sayesinde saç derisindeki (scalp) hücrelerin sayısını arttırabilecek bir yol buldu. İsveç Yeşil Elması'ndan elde edilen bitkisel kök hücrelerin insan saç derisine uyumlu olduğunu farketti ve ilk testlerini yaptı.
Alınan başarılı sonuçların ardından adını PhytoCellTech Malus Domestica koyduğu formül 2008 yılında Avrupa Kozmetik Birliği tarafından Yılın Aktifi ödülüne layık görüldü.
Aldığı ödülden sonra İsviçre SIB Enstitüsü'nde çalışmalarını geliştiren Dr. Daniel C. Schmid formülünü kozmetik ürünlerde kullanılmasına uygun hale getirerek düyanın ilk Bitkisel Kök Hücre ürününün temellerini attı. Yapılan ciddi yatırımların sonucu olarak ortaya çıkan Hairman, saç köklerine müdahale edebilen ve kaybedilen saç köklerini sağlıklı hücreleri kopyalayarak boşlukları dolduran bir saç ürünüdür.
Hairman'in içeriği saç dökülmesini durdurmanın yanı sıra, saç derisi hastalıklarında, aşırı saç yağlanmasında ve aşırı saç kuruluğunda da etkisini gösterebilecek şekilde hazırlanmıştır. Ayrıca genetik saç dökülmesini durdurduğunu iddaa eden bir çok ürünün aksine testosteronu DHT'ye dönüştüren enzim olan 5-alfa-redüktazı etkisiz hale getirmez. Aksine saç foliküllerini öldüren DHT'nin, prostat ve saç foliküllerindeki reseptör bölgelere bağlanmasını önler.
Yapılan anlaşmalar sayesinde Türkiye'de üretilmekte olan Hairman günümüz itibariyle dünyanın en ileri teknolojiyle üretilmiş ve etkinliği kanıtlanmış saç ürünüdür.
Kaynak: http://www.samanyoluhaber.com
Saç dökülmesi, modern çağ insanının önemli sorunlarından birisidir. Özellikle erkeklerde saç dökülmesi genetik faktörlere bağlıdır. Saç dökülmesi estetik kaygılara, psikolojik sorunlara ve kendine güven eksikliğine neden olabilmektedir.
Saç dökülmesinin en büyük sebeplerinden biri de köklerin zayıflaması ve zaman içerisinde ölmesidir. Yapılan klinik araştırmalara göre özellikle ölen köklerde saç çıkışı mümkün değildi ve bu tür vakalarda saç ekiminden başka şans yoktu. Fakat Kök Hücre konusunda araştırmalar yapan İsviçreli Bilim Adamı Dr. Daniel C. Schmid ve ekibi yaptığı araştırmalar sayesinde saç derisindeki (scalp) hücrelerin sayısını arttırabilecek bir yol buldu. İsveç Yeşil Elması'ndan elde edilen bitkisel kök hücrelerin insan saç derisine uyumlu olduğunu farketti ve ilk testlerini yaptı.
Alınan başarılı sonuçların ardından adını PhytoCellTech Malus Domestica koyduğu formül 2008 yılında Avrupa Kozmetik Birliği tarafından Yılın Aktifi ödülüne layık görüldü.
Aldığı ödülden sonra İsviçre SIB Enstitüsü'nde çalışmalarını geliştiren Dr. Daniel C. Schmid formülünü kozmetik ürünlerde kullanılmasına uygun hale getirerek düyanın ilk Bitkisel Kök Hücre ürününün temellerini attı. Yapılan ciddi yatırımların sonucu olarak ortaya çıkan Hairman, saç köklerine müdahale edebilen ve kaybedilen saç köklerini sağlıklı hücreleri kopyalayarak boşlukları dolduran bir saç ürünüdür.
Hairman'in içeriği saç dökülmesini durdurmanın yanı sıra, saç derisi hastalıklarında, aşırı saç yağlanmasında ve aşırı saç kuruluğunda da etkisini gösterebilecek şekilde hazırlanmıştır. Ayrıca genetik saç dökülmesini durdurduğunu iddaa eden bir çok ürünün aksine testosteronu DHT'ye dönüştüren enzim olan 5-alfa-redüktazı etkisiz hale getirmez. Aksine saç foliküllerini öldüren DHT'nin, prostat ve saç foliküllerindeki reseptör bölgelere bağlanmasını önler.
Yapılan anlaşmalar sayesinde Türkiye'de üretilmekte olan Hairman günümüz itibariyle dünyanın en ileri teknolojiyle üretilmiş ve etkinliği kanıtlanmış saç ürünüdür.
Kaynak: http://www.samanyoluhaber.com
Başbakan'ı da öldürmeye çalışan organizasyon �
Daha önceki yazılarında Barbanas İncili ile ilgili Muhsin Yazıcıoğlu ve Esad Coşan Hocaefendi'nin araştırmaya başladıktan sonraki şüpheli ölümlerine dikkat çeken Takvim yazarı Emin Pazarcı çok ilginç bir iddia daha ortaya attı.
İşte o yazı;
Önceleri sadece bir iddiaydı. Araştırdıkça, ürkütücü karanlık bir tabloya dönüştü.
Avrupa'dan İsrail'e, Kıbrıs'tan Türkiye'ye ve Avustralya'ya kadar uzanan bir dizi şüpheli ölüm ortaya çıktı. Muhsin Yazıcıoğlu'nun dediği gibi, Barnabas İncil'i ile teması olanların hepsi bir şekilde öldü. Turgut Özal ise, Başbakanlığı döneminde düzenlenen suikasttan yaralı olarak kurtuldu.
Şimdi, en baştan alalım:
Olaylar, 1981'de Şırnak'ın Uludere İlçesi'nde Hz. İsa'ya ait bir madalyonla birlikte, Aziz Barnabas'ın yazdığı gerçek İncil'in bulunması ile başladı. Sonra bu İncil, Genelkurmay'ın eline geçti. Özel Harp Dairesi'nde korumaya alındı. İncil'e ilk günden itibaren ilgi duyan Aramice uzmanı Hamza Hocagil, 1986 yılında durumu Başbakan Özal'a anlattı. İncil'i tercüme etmek istediğini söyledi. Özal'ın devreye girmesi, Sami Karamısır ve Hayri Ündül paşaların görevlendirmesi ile 1987'de tercüme çalışmaları başladı. İlk 19 sayfa tercüme edildi; ancak daha sonra bilinmeyen bir sebeple Özel Harp Dairesi'nin kapıları kapandı.
Ardından da bütün Türkiye'yi sarsan bir suikast girişimi yaşandı. Başbakan Özal'a, 18 Haziran 1988'de Ankara Atatürk Spor Salonu'nda Kartal Demirağ tarafından ateş açıldı. Yaralı olarak kurtulan Özal'ı ölümden mikrofon demiri kurtardı. Fail yakalandı, ancak olayın arkasında kimler olduğu bir türlü ortaya çıkarılamadı. İlginçtir, zaman zaman "Ben olayı çözdüm" anlamına gelecek sözler eden Özal da bu suikast teşebbüsünün üzerine gitmedi.
Bu arada, Zürich'de özel bir kuruluşa yaptırılan karbon testi ile İncil'in 2000 yıllık olduğu netleşti.
1990'lı yılların başlarında Nahit Şenoğul Paşa'nın yardımıyla İncil'in son birkaç sayfası daha tercüme edildi. Hamza Hocagil, son sayfalardan 4 nüsha olarak yazılan bu İncil'in diğer kopyalarının yerini öğrendi. Bir Alman firmasının sponsorluğunda 2002 yılında İsrail'de Davut Aleyhisselam'ın sarayında yapılan kazı çalışmalarında diğer nüsha da bulundu. Hamza Hocagil'e, bu çalışmalar sırasında İsrail eski cumhurbaşkanı İzak Rabin'in torunu Viktoria Rabin büyük destek verdi. Dedesinin forsu kullanılarak, Barnabas İncili'nin diğer nüshası, bulunduğu yerden rahatlıkla çıkarıldı.
Üçüncü nüsha ise, Suudi Arabistan'da Tur Mağarası'nda bulundu.
Ardından "şüpheli ölümler" başladı...
Barnabas İncili'ni gördükten sonra Müslüman olan ve bu İncil'in Vatikan'a satılmasına karşı çıkan İzak Rabin'in torunu Viktoria Rabin, Etopyalı bir zenci tarafından öldürüldü. Gizli güçler, eski cumhurbaşkanının kızını onca MOSSAD ajanının arasına sızıp yok etti. İlginçtir, MOSSAD o günden bu yana cinayetin arkasındaki sırrı ortaya çıkaramadı!
Ardından bir başka ölüm daha geldi...
Vatikan adına Barnabas İncili ile ilgili görüşmelerde bulunan Kardinal Mario, 18 Ekim 2006'da "açıklanamayan bir sebeple" hayatını kaybetti.
***
Bütün bu olaylar yaşanırken, 1996 yılında Aziz Barnabas'ın Kıbrıs'taki mezarı soyuldu.
Soygunu yapanlar, Türk Güvenlik Güçleri'ydi!
1 Albay ve 15 askerin mezardan ne aldıklarını araştıran gazeteci Kutlu Adalı ise, ölüm tehditlerin ardından cinayete kurban gitti. Olay, eşi İlkay Adalı tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürüldü. Türkiye, cinayetin aydınlatılmasında gerekli özeni göstermediği gerekçesiyle mahkûm oldu.
Hamza Hocagil de 2003 yılında İsrail Büyükelçisi tarafından tehdit edildi:
- İncil'i tercüme etmeyeceksin. Aksi halde ilkokul diploman, nüfus kaydı, üniversite diploman dahil, hayatınla ilgili bütün belgeleri sileriz!
***
Bitmedi, dahası var... Bu İncil'e ilgi duyan Nakşibendi Tarikatı'nın önde gelen ismi Esad Çoşan, Avustralya'da şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Barnabas'ı sinema filmi haline getirmek isteyen Muhsin Yazıcoğlu'nun da helikopteri düştü.
Barnabas İncil'i, kendisi ile teması olan herkesi yok etti! Şüpheli ölümler peş peşe geldi.
Belli ki, bir gizli güç, Vatikan'ın bütün tezlerini yok edecek olan ve İslam'ı müjdeleyen Barnabas gerçeğinin ortaya çıkmasını istemiyor.
Genelkurmay susuyor, kimse konuşmuyor.
Olayların göbeğindeki isim Prof. Dr. Hamza Hocagil ise sırra kadem basmış durumda.
Bulunamıyor, kendisi ile temas kurulamıyor.Durum bu olunca, Özal Suikastı ile Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasının yeni bir anlayışla ve yeniden
masaya yatırılması gerekiyor.
Emin Pazarcı - Takvim
Daha önceki yazılarında Barbanas İncili ile ilgili Muhsin Yazıcıoğlu ve Esad Coşan Hocaefendi'nin araştırmaya başladıktan sonraki şüpheli ölümlerine dikkat çeken Takvim yazarı Emin Pazarcı çok ilginç bir iddia daha ortaya attı.
İşte o yazı;
Önceleri sadece bir iddiaydı. Araştırdıkça, ürkütücü karanlık bir tabloya dönüştü.
Avrupa'dan İsrail'e, Kıbrıs'tan Türkiye'ye ve Avustralya'ya kadar uzanan bir dizi şüpheli ölüm ortaya çıktı. Muhsin Yazıcıoğlu'nun dediği gibi, Barnabas İncil'i ile teması olanların hepsi bir şekilde öldü. Turgut Özal ise, Başbakanlığı döneminde düzenlenen suikasttan yaralı olarak kurtuldu.
Şimdi, en baştan alalım:
Olaylar, 1981'de Şırnak'ın Uludere İlçesi'nde Hz. İsa'ya ait bir madalyonla birlikte, Aziz Barnabas'ın yazdığı gerçek İncil'in bulunması ile başladı. Sonra bu İncil, Genelkurmay'ın eline geçti. Özel Harp Dairesi'nde korumaya alındı. İncil'e ilk günden itibaren ilgi duyan Aramice uzmanı Hamza Hocagil, 1986 yılında durumu Başbakan Özal'a anlattı. İncil'i tercüme etmek istediğini söyledi. Özal'ın devreye girmesi, Sami Karamısır ve Hayri Ündül paşaların görevlendirmesi ile 1987'de tercüme çalışmaları başladı. İlk 19 sayfa tercüme edildi; ancak daha sonra bilinmeyen bir sebeple Özel Harp Dairesi'nin kapıları kapandı.
Ardından da bütün Türkiye'yi sarsan bir suikast girişimi yaşandı. Başbakan Özal'a, 18 Haziran 1988'de Ankara Atatürk Spor Salonu'nda Kartal Demirağ tarafından ateş açıldı. Yaralı olarak kurtulan Özal'ı ölümden mikrofon demiri kurtardı. Fail yakalandı, ancak olayın arkasında kimler olduğu bir türlü ortaya çıkarılamadı. İlginçtir, zaman zaman "Ben olayı çözdüm" anlamına gelecek sözler eden Özal da bu suikast teşebbüsünün üzerine gitmedi.
Bu arada, Zürich'de özel bir kuruluşa yaptırılan karbon testi ile İncil'in 2000 yıllık olduğu netleşti.
1990'lı yılların başlarında Nahit Şenoğul Paşa'nın yardımıyla İncil'in son birkaç sayfası daha tercüme edildi. Hamza Hocagil, son sayfalardan 4 nüsha olarak yazılan bu İncil'in diğer kopyalarının yerini öğrendi. Bir Alman firmasının sponsorluğunda 2002 yılında İsrail'de Davut Aleyhisselam'ın sarayında yapılan kazı çalışmalarında diğer nüsha da bulundu. Hamza Hocagil'e, bu çalışmalar sırasında İsrail eski cumhurbaşkanı İzak Rabin'in torunu Viktoria Rabin büyük destek verdi. Dedesinin forsu kullanılarak, Barnabas İncili'nin diğer nüshası, bulunduğu yerden rahatlıkla çıkarıldı.
Üçüncü nüsha ise, Suudi Arabistan'da Tur Mağarası'nda bulundu.
Ardından "şüpheli ölümler" başladı...
Barnabas İncili'ni gördükten sonra Müslüman olan ve bu İncil'in Vatikan'a satılmasına karşı çıkan İzak Rabin'in torunu Viktoria Rabin, Etopyalı bir zenci tarafından öldürüldü. Gizli güçler, eski cumhurbaşkanının kızını onca MOSSAD ajanının arasına sızıp yok etti. İlginçtir, MOSSAD o günden bu yana cinayetin arkasındaki sırrı ortaya çıkaramadı!
Ardından bir başka ölüm daha geldi...
Vatikan adına Barnabas İncili ile ilgili görüşmelerde bulunan Kardinal Mario, 18 Ekim 2006'da "açıklanamayan bir sebeple" hayatını kaybetti.
***
Bütün bu olaylar yaşanırken, 1996 yılında Aziz Barnabas'ın Kıbrıs'taki mezarı soyuldu.
Soygunu yapanlar, Türk Güvenlik Güçleri'ydi!
1 Albay ve 15 askerin mezardan ne aldıklarını araştıran gazeteci Kutlu Adalı ise, ölüm tehditlerin ardından cinayete kurban gitti. Olay, eşi İlkay Adalı tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürüldü. Türkiye, cinayetin aydınlatılmasında gerekli özeni göstermediği gerekçesiyle mahkûm oldu.
Hamza Hocagil de 2003 yılında İsrail Büyükelçisi tarafından tehdit edildi:
- İncil'i tercüme etmeyeceksin. Aksi halde ilkokul diploman, nüfus kaydı, üniversite diploman dahil, hayatınla ilgili bütün belgeleri sileriz!
***
Bitmedi, dahası var... Bu İncil'e ilgi duyan Nakşibendi Tarikatı'nın önde gelen ismi Esad Çoşan, Avustralya'da şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Barnabas'ı sinema filmi haline getirmek isteyen Muhsin Yazıcoğlu'nun da helikopteri düştü.
Barnabas İncil'i, kendisi ile teması olan herkesi yok etti! Şüpheli ölümler peş peşe geldi.
Belli ki, bir gizli güç, Vatikan'ın bütün tezlerini yok edecek olan ve İslam'ı müjdeleyen Barnabas gerçeğinin ortaya çıkmasını istemiyor.
Genelkurmay susuyor, kimse konuşmuyor.
Olayların göbeğindeki isim Prof. Dr. Hamza Hocagil ise sırra kadem basmış durumda.
Bulunamıyor, kendisi ile temas kurulamıyor.Durum bu olunca, Özal Suikastı ile Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasının yeni bir anlayışla ve yeniden
masaya yatırılması gerekiyor.
Emin Pazarcı - Takvim
ERGENEKON'A BİAT EDEN CHP DEĞİŞEMEZ"
RÖPORTAJ - 19 Mart 2012 16:04
"Dönüşüm, Mehmet Haberal ile, Oktay Ekşi ile, Sinan Aygün ile olmaz. Ergenekon siyasetine biat etmiş CHP'nin dönüşmesi zor."
ÖDP eski Genel Başkanı Ufuk Uras, yeni Anayasa çalışmaları için "Bence toplum yeni anayasa konusunda hemfikir ama bazı siyasi partilerin mesafeli olduklarını düşünüyorum. Aldığım duyumlar ilk fırsatta masayı terk edecekleri şeklinde. Ama terk edenin de siyasi olarak kaybedebileceği şeyler var. 2014 seçiminde faturayı yeni anayasa masasını terk eden öder." dedi. Uras, CHP ile ilgili olarak da dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
İşte Yeni Şafak'ın Uras ile röportajının ilgili bölümleri:
* Türk solunun geleceğine nasıl bakıyorsunuz?
Sol, Türkiye'de güzel sözler söyleyen ama siyaset yapamayan bir hareket. Politik perspektif yetmiyor, sıcak gelişmeler karşısında aktüel eylem planınız yoksa sahip olduğunuz bu perspektifin anlamı yok. Ettiğiniz doğru sözler eğer siyaseten bir karşılığını bulmuyorsa steril cümleler olarak kalıyor. Mesela Irak'ın işgalinde biz de "ne SAM ne Saddam" dedik. Bu tek başına doğru bir cümle ama siyasi karşılığı o coğrafyada yoktu ne yazık ki. Özgürlükçü solun en büyük eksiği de bu oldu. Sadece doğru sloganların, siyaset olduğunu zannettik hata ettik. Prospektüs okumakla hasta iyileşmiyor.
* Sol için umut var mı, kurtulabilir mi?
Kısa dönemde bu mümkün değil. Biz sadece fotoğraf çekiyoruz ama değiştiremiyoruz. Şu anda EDP ile Yeşiller arasında bir ortak çalışma var. Bu iki partinin birlikteliği bir umut yaratabilir. Ama solun değişimi ve büyümesi ancak orta vadeli bir perspektifle mümkün. AK Parti 28 Şubat'tan ders çıkaran İslami hareketin partisi oldu ve büyüdü. Ancak ne yazık ki, özgürlükçü sol 28 Şubat'tan gerekli dersi çıkaramadık. Otoriterlikten, özgürlükçü siyasete geçemedik. Bugün de o eksikliği yaşıyoruz.
* CHP'yi solun neresinde görüyorsunuz?
1930'larda Lasswell, Garnizon Devlet kavramını geliştirdi. Türkiye Cumhuriyeti bir tür garnizon devletidir. O devletin sağı, garnizon sağı, solu da garnizon soludur. CHP de, bu hali evrensel bir sol parti değil, garnizon solu partisi. Sorun bu garnizon solu partisinin demokratikleşip demokratikleşemeyeceğidir, başçavuşunun kim olacağı değil.
* Kemal Kılıçdaroğlu bunu başarabilir mi?
İzleyebildiğim kadarıyla niyet ve çabası var: Ama bu sonuç verir mi, emin değilim. Kılıçdaroğlu'nun başarılı olmasının şansı, partiyi İttihatçı gelenekten kurtarıp, özgürlükçü bir partiye dönüştürmesinde, oraya açılabilmesinde. Bu da ne yazık ki, mevcut Meclis grubu ile zor görünüyor. Bakıyorsunuz bütün kritik konularda verdiği cevap şu: "Arkadaşlar konu üzerinde çalışıyor". Ne çalışmaymış ki, iki yıla yakındır bitmiyor.
* Neden zor?
Bu dönüşüm, Mehmet Haberal ile, Oktay Ekşi ile, Sinan Aygün ile olmaz. Ergenekon siyasetine biat etmiş CHP'nin dönüşmesi zor olduğu için. Gerçi Ergenekon siyasetine biat etmeseydi, genel başkan olabilir miydi, o da ayrı bir soru ama. Ergenekoncu hat üzerinden AK Parti'ye alternatif bir siyaset çıkmaz. CHP'de daha önemli mesele şu. CHP'de yapılan kongreler fikri bir tartışmaya, zihinsel bir farklılaşmaya mı dayanıyor, hayır. Muharrem İnce'nin CHP ile ilgili çok önemli tespiti var: Diyor ki, "CHP dilekçe ve pulla kurulan bir parti değildir." Bu CHP açısından tarihi bir saptamadır ve CHP gerçeğidir. Yani bizi, sivil yapılarla bir tutmayın, biz devlet dairesiyiz diyor, tabii aynı zamanda demokrasi açısından çok talihsiz bir açıklamadır.
'YENİ' DEĞİL 'GEÇİŞ' ANAYASASI DA OLABİLİR
* Galiba iş dönüp dolaşıp yeni anayasaya kilitleniyor. Umutlu musunuz siz?
Haklısınız... Kürt sorununda da, başka yapısal sorunlarda da iş dönüp dolaşıp yeni bir anayasaya geliyor. Özgürlükçü, anayasal vatandaşlığı esas alan, etnik vurgulardan arındırılmış, farklılığı zenginliğimiz olarak gören bir anayasaya. Bence yeni anayasada süreç beklenenin aksine hızlı ilerlerse, Kürt sorununun çözümünde de önemli katkısı olacaktır. Çünkü Türkiye'nin yeni bir anayasayı konuştuğu, eski rejimi tasfiye ettiği bir dönemde artan şiddet, bu sürecin sekteye uğramasına yol açar ki, buna en başta Kürtler karşı çıkar.
* Bu sefer olacak mı yeni bir anayasamız?
Bence şöyle başlayalım. Bunun bir süreç olduğunu ve hedefin yeni bir anayasa olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu sürecin sonunda belki maksimalist bir yeni anayasa olmayabilir ama bence demokrasi ve özgürlükleri artıracak değişliklik de eskisinden daha olumludur. Elbette hedef yeni anayasa ama yeni anayasa bütünüyle olmadı diye, olabilecek her değişikliğe karşı çıkmak da haksızlık olur.
* Yani...
Ben bu sürecin bir geçiş anayasası ile sonuçlanacağını düşünüyorum. CHP geçtiğimiz dönem uzlaşma komisyonuna katılmayarak büyük bir hata yaptı. Ancak bu dönem uzlaşma komisyonu kuruldu bu çok güzel ama. Bence uzlaşma komisyonuna gelenler, yeni anayasa konusunda ne kadar bagajsız ondan emin olamıyorum. Yani toplumun büyük bir kısmı anayasa istiyor diye zorunlu olarak komisyondalar ve masadan kalkmanın maliyetini göz alamıyorlar ama bence içten içi de masadan kalkmanın ya da takos koymanın hesabını yapıyorlar. Bence toplum yeni anayasa konusunda hemfikir ama bazı siyasi partilerin mesafeli olduklarını düşünüyorum. Aldığım duyumlar ilk fırsatta masayı terk edecekleri şeklinde. Ama terk edenin de siyasi olarak kaybedebileceği şeyler var. 2014 seçiminde faturayı yeni anayasa masasını terk eden öder.
MASADA KALIP TAKOZ KOYMAK OLMAZ
* Masada kalanlar bir anayasa yapacak o zaman...
Evet. Uzlaşma komisyonu ya da Meclis. Sonuçta bir değişiklik üzerinde uzlaşacaklar. Bu belki tümüyle yeni bir anayasa olmayacak ama bir değişiklik mutlaka olacak. Yani mevcut anayasada biraz daha değişecek. Ki, bence 1982 Anayasası'ndaki her değişiklik bence çok önemli. Sonuçta anayasamız öyle ya da böyle değişecek. Belki bir geçiş dönemi anayasamız olacak. Ve bu Mecliste uzlaşanların anayasası olacak. Referanduma bile gidebilir ama değişiklik mutlaka olacak. Bazı siyasi yapıların masadan kalkmayalım ama kritik konularda sürece takoz koyalım yönünde karar aldıklarını duyuyorum. Umarım bu doğru değildir.
* Hangi konular sorun olur?
Yeni anayasada en sorunlu alanlar, vatandaşlık, kimlik tanımı. Anadil/le eğitim konusu. Sanırım bu iki alanda partilerin uzlaşmaları zor görünüyor. Eğer bu konularda devlet politikası esnerse devlet partilerinde de bir esneme olabilir.
RÖPORTAJ - 19 Mart 2012 16:04
"Dönüşüm, Mehmet Haberal ile, Oktay Ekşi ile, Sinan Aygün ile olmaz. Ergenekon siyasetine biat etmiş CHP'nin dönüşmesi zor."
ÖDP eski Genel Başkanı Ufuk Uras, yeni Anayasa çalışmaları için "Bence toplum yeni anayasa konusunda hemfikir ama bazı siyasi partilerin mesafeli olduklarını düşünüyorum. Aldığım duyumlar ilk fırsatta masayı terk edecekleri şeklinde. Ama terk edenin de siyasi olarak kaybedebileceği şeyler var. 2014 seçiminde faturayı yeni anayasa masasını terk eden öder." dedi. Uras, CHP ile ilgili olarak da dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
İşte Yeni Şafak'ın Uras ile röportajının ilgili bölümleri:
* Türk solunun geleceğine nasıl bakıyorsunuz?
Sol, Türkiye'de güzel sözler söyleyen ama siyaset yapamayan bir hareket. Politik perspektif yetmiyor, sıcak gelişmeler karşısında aktüel eylem planınız yoksa sahip olduğunuz bu perspektifin anlamı yok. Ettiğiniz doğru sözler eğer siyaseten bir karşılığını bulmuyorsa steril cümleler olarak kalıyor. Mesela Irak'ın işgalinde biz de "ne SAM ne Saddam" dedik. Bu tek başına doğru bir cümle ama siyasi karşılığı o coğrafyada yoktu ne yazık ki. Özgürlükçü solun en büyük eksiği de bu oldu. Sadece doğru sloganların, siyaset olduğunu zannettik hata ettik. Prospektüs okumakla hasta iyileşmiyor.
* Sol için umut var mı, kurtulabilir mi?
Kısa dönemde bu mümkün değil. Biz sadece fotoğraf çekiyoruz ama değiştiremiyoruz. Şu anda EDP ile Yeşiller arasında bir ortak çalışma var. Bu iki partinin birlikteliği bir umut yaratabilir. Ama solun değişimi ve büyümesi ancak orta vadeli bir perspektifle mümkün. AK Parti 28 Şubat'tan ders çıkaran İslami hareketin partisi oldu ve büyüdü. Ancak ne yazık ki, özgürlükçü sol 28 Şubat'tan gerekli dersi çıkaramadık. Otoriterlikten, özgürlükçü siyasete geçemedik. Bugün de o eksikliği yaşıyoruz.
* CHP'yi solun neresinde görüyorsunuz?
1930'larda Lasswell, Garnizon Devlet kavramını geliştirdi. Türkiye Cumhuriyeti bir tür garnizon devletidir. O devletin sağı, garnizon sağı, solu da garnizon soludur. CHP de, bu hali evrensel bir sol parti değil, garnizon solu partisi. Sorun bu garnizon solu partisinin demokratikleşip demokratikleşemeyeceğidir, başçavuşunun kim olacağı değil.
* Kemal Kılıçdaroğlu bunu başarabilir mi?
İzleyebildiğim kadarıyla niyet ve çabası var: Ama bu sonuç verir mi, emin değilim. Kılıçdaroğlu'nun başarılı olmasının şansı, partiyi İttihatçı gelenekten kurtarıp, özgürlükçü bir partiye dönüştürmesinde, oraya açılabilmesinde. Bu da ne yazık ki, mevcut Meclis grubu ile zor görünüyor. Bakıyorsunuz bütün kritik konularda verdiği cevap şu: "Arkadaşlar konu üzerinde çalışıyor". Ne çalışmaymış ki, iki yıla yakındır bitmiyor.
* Neden zor?
Bu dönüşüm, Mehmet Haberal ile, Oktay Ekşi ile, Sinan Aygün ile olmaz. Ergenekon siyasetine biat etmiş CHP'nin dönüşmesi zor olduğu için. Gerçi Ergenekon siyasetine biat etmeseydi, genel başkan olabilir miydi, o da ayrı bir soru ama. Ergenekoncu hat üzerinden AK Parti'ye alternatif bir siyaset çıkmaz. CHP'de daha önemli mesele şu. CHP'de yapılan kongreler fikri bir tartışmaya, zihinsel bir farklılaşmaya mı dayanıyor, hayır. Muharrem İnce'nin CHP ile ilgili çok önemli tespiti var: Diyor ki, "CHP dilekçe ve pulla kurulan bir parti değildir." Bu CHP açısından tarihi bir saptamadır ve CHP gerçeğidir. Yani bizi, sivil yapılarla bir tutmayın, biz devlet dairesiyiz diyor, tabii aynı zamanda demokrasi açısından çok talihsiz bir açıklamadır.
'YENİ' DEĞİL 'GEÇİŞ' ANAYASASI DA OLABİLİR
* Galiba iş dönüp dolaşıp yeni anayasaya kilitleniyor. Umutlu musunuz siz?
Haklısınız... Kürt sorununda da, başka yapısal sorunlarda da iş dönüp dolaşıp yeni bir anayasaya geliyor. Özgürlükçü, anayasal vatandaşlığı esas alan, etnik vurgulardan arındırılmış, farklılığı zenginliğimiz olarak gören bir anayasaya. Bence yeni anayasada süreç beklenenin aksine hızlı ilerlerse, Kürt sorununun çözümünde de önemli katkısı olacaktır. Çünkü Türkiye'nin yeni bir anayasayı konuştuğu, eski rejimi tasfiye ettiği bir dönemde artan şiddet, bu sürecin sekteye uğramasına yol açar ki, buna en başta Kürtler karşı çıkar.
* Bu sefer olacak mı yeni bir anayasamız?
Bence şöyle başlayalım. Bunun bir süreç olduğunu ve hedefin yeni bir anayasa olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu sürecin sonunda belki maksimalist bir yeni anayasa olmayabilir ama bence demokrasi ve özgürlükleri artıracak değişliklik de eskisinden daha olumludur. Elbette hedef yeni anayasa ama yeni anayasa bütünüyle olmadı diye, olabilecek her değişikliğe karşı çıkmak da haksızlık olur.
* Yani...
Ben bu sürecin bir geçiş anayasası ile sonuçlanacağını düşünüyorum. CHP geçtiğimiz dönem uzlaşma komisyonuna katılmayarak büyük bir hata yaptı. Ancak bu dönem uzlaşma komisyonu kuruldu bu çok güzel ama. Bence uzlaşma komisyonuna gelenler, yeni anayasa konusunda ne kadar bagajsız ondan emin olamıyorum. Yani toplumun büyük bir kısmı anayasa istiyor diye zorunlu olarak komisyondalar ve masadan kalkmanın maliyetini göz alamıyorlar ama bence içten içi de masadan kalkmanın ya da takos koymanın hesabını yapıyorlar. Bence toplum yeni anayasa konusunda hemfikir ama bazı siyasi partilerin mesafeli olduklarını düşünüyorum. Aldığım duyumlar ilk fırsatta masayı terk edecekleri şeklinde. Ama terk edenin de siyasi olarak kaybedebileceği şeyler var. 2014 seçiminde faturayı yeni anayasa masasını terk eden öder.
MASADA KALIP TAKOZ KOYMAK OLMAZ
* Masada kalanlar bir anayasa yapacak o zaman...
Evet. Uzlaşma komisyonu ya da Meclis. Sonuçta bir değişiklik üzerinde uzlaşacaklar. Bu belki tümüyle yeni bir anayasa olmayacak ama bir değişiklik mutlaka olacak. Yani mevcut anayasada biraz daha değişecek. Ki, bence 1982 Anayasası'ndaki her değişiklik bence çok önemli. Sonuçta anayasamız öyle ya da böyle değişecek. Belki bir geçiş dönemi anayasamız olacak. Ve bu Mecliste uzlaşanların anayasası olacak. Referanduma bile gidebilir ama değişiklik mutlaka olacak. Bazı siyasi yapıların masadan kalkmayalım ama kritik konularda sürece takoz koyalım yönünde karar aldıklarını duyuyorum. Umarım bu doğru değildir.
* Hangi konular sorun olur?
Yeni anayasada en sorunlu alanlar, vatandaşlık, kimlik tanımı. Anadil/le eğitim konusu. Sanırım bu iki alanda partilerin uzlaşmaları zor görünüyor. Eğer bu konularda devlet politikası esnerse devlet partilerinde de bir esneme olabilir.
UEFA kongresine Erdoğan'da katılacak !
Perşembe günü yapılacak olan Avrupa Futbol Federasyonları Birliği kongresine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'nın da katılacağı belirtildi..
NTV Spor'un haberine göre, Perşembe günü yapılacak UEFA kongresine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katılacak.
gülelim mi ağlayalım mı.... istemiyoruz kupa felan tamam düşmede olmasın kupada fenerde kalsın herşey 3 temmuz dan öncesine dönsün tamam yeter artık, başbakan işi gücü bıraktı platiniyle pazarlık yapmaya gidiyor, nasıl bir ülkedeyiz arkadaş...
Perşembe günü yapılacak olan Avrupa Futbol Federasyonları Birliği kongresine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'nın da katılacağı belirtildi..
NTV Spor'un haberine göre, Perşembe günü yapılacak UEFA kongresine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da katılacak.
gülelim mi ağlayalım mı.... istemiyoruz kupa felan tamam düşmede olmasın kupada fenerde kalsın herşey 3 temmuz dan öncesine dönsün tamam yeter artık, başbakan işi gücü bıraktı platiniyle pazarlık yapmaya gidiyor, nasıl bir ülkedeyiz arkadaş...
Ihaleyi aldik Aziz in elinden .... feneri rahat biraka bilirsiniz mi dicek acaba...
Ev ödevi
Gençler! Üniversiteye hazırlanıyorsunuz ama, biraz kafanızı karıştıracağım, kusuruma bakmazsanız.. Biraz soluklanın ve aşağıdaki soruların cevabını arayın lütfen.
Bu sorulara vereceğiniz cevaplar size Üniversite snavlarında hiç puan kazandırmayacak. Hatta biraz canınız sıkılacak. Hamasi duygularınız incinecek biraz ama olsun. Sadece, düşünmüş, araştırmış, öğrenmiş olacaksınız.. Bu da büyük bir nimettir.
Bizim İdris Güllüce, twit atmış “Çanakkale savaşını yöneten Alman generalinin milleti Kudüs İngilizlerce alınınca niye 15 gün kutlama yaptı?” diye sormuş. Ben de bu vesile ile bir kaç şey sormak istiyorum.
- Çanakkale savaşı nasıl başladı? İpucu vereyim hani şu “Braslav” ve “Goben” hikayesi, ya da namı diğer “Yavuz” ve “Midilli”
- Çanakkale savaşının genel komutanı kimdi ve Mustafa Kemal savaşta rütbe bakımından kaçıncı sırada idi?
- Ruslar niçin Kafkaslar’dan bize saldırdı? Nereye kadar ilerlediler? Sonra neden geri çekildiler? Allahu ekber dağlarında neler yaşandı? Oraya gönderilen birlikler nereden gelmişlerdi. Kut’ül ammareyi duydunuz mu? Peki ya Kars İslam Cumhuriyeti’ni. Hani şu Genç Parti’nin amblemi olan bayrak varya, o bayrağın asıl geldiği yer olan Kars İslam Cumhuriyeti’ni? Sahi resmi tarih, Sivas’tan Erzurum’dan söz eder de Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nden ve Kars İslam Cumhuriyeti’nden neden söz etmez?
- İngilizler ve Fransızların karaya sürdüğü askerler kimlerdi? Hindistan Müslümanları, Senegalli Müslümanlar olabilir mi?
- İngilizler taktik değişikliğine giderek, Çanakkale yerine Filistin’den taarruza geçince, Çanakkale’deki cephe komutanları nereye gittiler? Ve sonuç ne oldu?
- Sonra İngilizler dönüp Çanakkale’yi ellerini kollarını sallaya sallaya geçmediler mi?
- Almanlar Osmanlı’nın safında İngilizlerle savaşırken, İngilizler Filistin’i işgal edince ve o cephe de de ordularımıza Alman Generali Liman von Sanders komuta etmesine rağmen Kudüs İngilizler tarafından işgal edilince Alman halkı niye 15 gün bayram yaptı?
- Madem Çanakkale geçilmezdi de, Mondoros mütarekesini niçin imzaladık. İstanbul İngilizler tarafından nasıl işgal edildi..
- 3 yıl 2 ayda biz bir Etibank’ı bile tasfiye edemedik ama, adamlar 3 yıl 2 ayda bir imparatorluğu tasfiye ettiler.. Zaferiniz kutlu olsun.. Halife sonunda İstanbul’u terketti. Anadolu işgal edildi.. İngilizler İstanbul’dan ayrılırken, bayrak töreni yapacak, devir teslim alacak kimse yoktu. Adamlar “geldikleri gibi gittiler”
Sahi Çanakkale savaşı sırasında doğuda Ruslarla savaştık da, Kurtuluş savaşında nasıl oldu da, Ruslar bize silah ve para yardımında bulundular.. Tamam devrim olmuştu da, İngilizlerle birlikte Ruslar aynı cephedeydi o zaman. Yunan’ı İngiltere davet etmişti, Ama İngizlerin müttefiki Rusya Yunan’a karşı bizim yanımızda yer almıştı bu defa.
Daha sorulacak o kadar çok soru var ki!
Gençler! Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarihten ders alınır.
Tarih bilinci için sadece ulusal tarih yetmez. İnsanlığın tarihinden ders almanız gerekir.
Mesela Almanya, Polonya’yı neden ve nasıl işgal etti, bakın, Irak’ı daha iyi anlarsınız. Çanakkale’yi anlayın, Suriye’yi çözersiniz.
Çanakkale geçildi, haberiniz olsun!
O gün orada bütün bu siyasi oyunların ötesinde, kahramanca direnen, savaşan Türk’ü, Kürd’ü, Arab’ı, Sudanlısı, Yemenlisi, Hindistanlısı, Senegallisi ile İslam milletinin fertlerini rahmet ve minnetle anıyorum..
Yakında bu konuda bir kitabım çıkacak inşallah: Adı; Çanakkale geçildi. Belki bir ara da şu İstanbul’un fethini yazarım.. Yazmam gerek.. Hayallerinizi ve hamaset duygularınızı incittiğim için özür dilerim. Dua edin..
Selam ve dua ile.
Abdurrahman Dilipak
2012-03-20
Gençler! Üniversiteye hazırlanıyorsunuz ama, biraz kafanızı karıştıracağım, kusuruma bakmazsanız.. Biraz soluklanın ve aşağıdaki soruların cevabını arayın lütfen.
Bu sorulara vereceğiniz cevaplar size Üniversite snavlarında hiç puan kazandırmayacak. Hatta biraz canınız sıkılacak. Hamasi duygularınız incinecek biraz ama olsun. Sadece, düşünmüş, araştırmış, öğrenmiş olacaksınız.. Bu da büyük bir nimettir.
Bizim İdris Güllüce, twit atmış “Çanakkale savaşını yöneten Alman generalinin milleti Kudüs İngilizlerce alınınca niye 15 gün kutlama yaptı?” diye sormuş. Ben de bu vesile ile bir kaç şey sormak istiyorum.
- Çanakkale savaşı nasıl başladı? İpucu vereyim hani şu “Braslav” ve “Goben” hikayesi, ya da namı diğer “Yavuz” ve “Midilli”
- Çanakkale savaşının genel komutanı kimdi ve Mustafa Kemal savaşta rütbe bakımından kaçıncı sırada idi?
- Ruslar niçin Kafkaslar’dan bize saldırdı? Nereye kadar ilerlediler? Sonra neden geri çekildiler? Allahu ekber dağlarında neler yaşandı? Oraya gönderilen birlikler nereden gelmişlerdi. Kut’ül ammareyi duydunuz mu? Peki ya Kars İslam Cumhuriyeti’ni. Hani şu Genç Parti’nin amblemi olan bayrak varya, o bayrağın asıl geldiği yer olan Kars İslam Cumhuriyeti’ni? Sahi resmi tarih, Sivas’tan Erzurum’dan söz eder de Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nden ve Kars İslam Cumhuriyeti’nden neden söz etmez?
- İngilizler ve Fransızların karaya sürdüğü askerler kimlerdi? Hindistan Müslümanları, Senegalli Müslümanlar olabilir mi?
- İngilizler taktik değişikliğine giderek, Çanakkale yerine Filistin’den taarruza geçince, Çanakkale’deki cephe komutanları nereye gittiler? Ve sonuç ne oldu?
- Sonra İngilizler dönüp Çanakkale’yi ellerini kollarını sallaya sallaya geçmediler mi?
- Almanlar Osmanlı’nın safında İngilizlerle savaşırken, İngilizler Filistin’i işgal edince ve o cephe de de ordularımıza Alman Generali Liman von Sanders komuta etmesine rağmen Kudüs İngilizler tarafından işgal edilince Alman halkı niye 15 gün bayram yaptı?
- Madem Çanakkale geçilmezdi de, Mondoros mütarekesini niçin imzaladık. İstanbul İngilizler tarafından nasıl işgal edildi..
- 3 yıl 2 ayda biz bir Etibank’ı bile tasfiye edemedik ama, adamlar 3 yıl 2 ayda bir imparatorluğu tasfiye ettiler.. Zaferiniz kutlu olsun.. Halife sonunda İstanbul’u terketti. Anadolu işgal edildi.. İngilizler İstanbul’dan ayrılırken, bayrak töreni yapacak, devir teslim alacak kimse yoktu. Adamlar “geldikleri gibi gittiler”
Sahi Çanakkale savaşı sırasında doğuda Ruslarla savaştık da, Kurtuluş savaşında nasıl oldu da, Ruslar bize silah ve para yardımında bulundular.. Tamam devrim olmuştu da, İngilizlerle birlikte Ruslar aynı cephedeydi o zaman. Yunan’ı İngiltere davet etmişti, Ama İngizlerin müttefiki Rusya Yunan’a karşı bizim yanımızda yer almıştı bu defa.
Daha sorulacak o kadar çok soru var ki!
Gençler! Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarihten ders alınır.
Tarih bilinci için sadece ulusal tarih yetmez. İnsanlığın tarihinden ders almanız gerekir.
Mesela Almanya, Polonya’yı neden ve nasıl işgal etti, bakın, Irak’ı daha iyi anlarsınız. Çanakkale’yi anlayın, Suriye’yi çözersiniz.
Çanakkale geçildi, haberiniz olsun!
O gün orada bütün bu siyasi oyunların ötesinde, kahramanca direnen, savaşan Türk’ü, Kürd’ü, Arab’ı, Sudanlısı, Yemenlisi, Hindistanlısı, Senegallisi ile İslam milletinin fertlerini rahmet ve minnetle anıyorum..
Yakında bu konuda bir kitabım çıkacak inşallah: Adı; Çanakkale geçildi. Belki bir ara da şu İstanbul’un fethini yazarım.. Yazmam gerek.. Hayallerinizi ve hamaset duygularınızı incittiğim için özür dilerim. Dua edin..
Selam ve dua ile.
Abdurrahman Dilipak
2012-03-20
yazıyı yazana bakacaksınız adam mı diye sonra okuyacaksınız gençler.
Hüseyin üzmezi suçsuz ilan eden bu, münevver karabuluta pornocu lolita diyen bu şerefsizin yazdıklarını kim dikkate alır orasınıda siz düşünün artık.
Kendi kafasından 19 mayıs samsuna çıkış hikayesi yazan bu şahısı tanıyorsa bana yazsın. Aç karnına ne kullanıyosa ben de kullanayım kafası güzel geziyor :)
Hüseyin üzmezi suçsuz ilan eden bu, münevver karabuluta pornocu lolita diyen bu şerefsizin yazdıklarını kim dikkate alır orasınıda siz düşünün artık.
Kendi kafasından 19 mayıs samsuna çıkış hikayesi yazan bu şahısı tanıyorsa bana yazsın. Aç karnına ne kullanıyosa ben de kullanayım kafası güzel geziyor :)
sordugu sorularda adam neler bılıyor vay be dıyorsunda bıde cevaplarını tarıhı kaynakları ıle verse ıste o zaman adam harbi tarih yazar....