Azərbaycan dili Bahasa Indonesia Bosanski Català Čeština Dansk Deutsch Eesti English Español Français Galego Hrvatski Italiano Latviešu Lietuvių Magyar Malti Mакедонски Nederlands Norsk Polski Português Português BR Românã Slovenčina Srpski Suomi Svenska Tiếng Việt Türkçe Ελληνικά Български Русский Українська Հայերեն ქართული ენა 中文
Subpage under development, new version coming soon!

Subject: Yazılar-Diyaloglar vs.

2007-07-09 15:05:54
bende bugün internetten okudum resmen rezilligimizin simgesi bunlar ya ahmet necdet sezeri bilmiyolar :S
2007-07-09 15:12:06
hepsini izliyemedim ama hayatımda o kadar gülmemişimdir :)
2007-07-09 15:35:32
:S:S

tamamen kolpa izlemedim ama okudum eğer böleyse yalan !!! para kazanmak için yapıolar böle programları
2007-07-09 15:45:53
İzlerken harbiden koptum. :D Maradona için Bursaspor da mı oynuyor? İsmi Macit mi? demesi harbiden güzeldi. :D Bide bi tanesi dans etmek için masanın üstüne çıktı çocuk sandalyede oturuyor ona sandalyesini geri çekmesini söyledi orda da koptum. :D Bütün Türkiye ye gösteririm ona göstermem. :Pp

Ama bu yarışma fazla uzun sürmez...
(edited)
2007-07-09 16:03:28
lolzzz
2007-07-09 21:53:28
+1
2007-07-10 08:55:32
Malesef "Türk Gençliği nereye gidiyor" sorusuna iyi bir örnek oluşturuyor. Ancak bir de şöyle düşünmek gerekiyor: Türk Genci kendisini geliştirmek için bir çaba harcamıyor olabilir; fakat denildiği gibi kolej eğitimi görenler, anadolu, fen liseleri mezunları... Burada bunların beyinlerinin doldurulması için görevli öğretmenler, yetkililer yok mu? Teknoloji, sanat... ve diğer alanlarda kendisini geliştirmeye çalışanlar neden bir avuç? Evet! Türk Genci'nin sorumsuzluğu fazla olabilir; ancak onları eğitmekle görevli olan aile, okul, arkadaşlık kurumlarının de sorumsuzlukları yok mu? Mustafa Kemal ATATÜRK Türkiye Cumhuriyeti'ni biz gençlere armağan etmedi mi? Hadi yabancı ünlüleri geçtik; şu andaki Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanının, Türkiye Cumhuriyeti'nin eski başbakanının tanınamaması bir çok "neden?" sorusuna bir neden daha ekliyor. Bizler kendimizi geliştirmek için ne kadar görev üstlenirsek, bizim yetişmemizle görevli olan şahsiyetlerin de en az o kadar sorumluluk üstlenmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.
2007-07-10 22:45:23
taç atışlarını iyi kullanması ile bilinen Kurmański atışı kullanmak için o noktaya ilerliyor. Wolański topa hakim oldu. Erlingmark ceza sahası içinde faul yapıyor. Penaltı! Yerde yatan Wolański hızla ayağa kalkıyor. Wolański penaltı atışında kaleci ile karşı karşıya. Hafif bir tereddütten sonra topa hızlıca yaklaşıyor. Brochocki topu yumruklayarak uzaklaştırmaya çalışıyor. Top direğe çarpıyor. Wolański topa yaklaşıyor. Wolański gol için büyük çaba gösteriyor. Brochocki olağanüstü bir atlayış yaptı, ancak topu ıskaladı. Direk! Wolański topu yakalamaya çalışırken zorlanıyor.


burda tam olarak ne oluyor anlayamadım:))
2007-07-10 23:12:44
:(@)Anlayamadıklarını yazına yansıtmışsın.
2007-07-10 23:18:11
yaw ben ing gelmeden once mavi bilg calisiyodum hattrikede yazmistim bunu.
pazartesi sabahi reyonda tekim saat 10 15 yeni acmisiz tukkani tel caldi.
-iyi gunler mavi bilg. oem biolumu ben yusuf nasil yardimci olabilirim.
m-elinizde xp varmi?
-var efendim home editionmi yoksa prof.
m-prof
-evet mevcud efendim
m-fiyati nedir
-.... sukardar + kdv
m-hee iyimis
m-markasi ne
-ne nasil yani?(icimden tabi)
-microsoft efendim.
m-tamam tesekkur ettim
nerden bulur bole manyaklar beni anlamam zati bide haftanin ilk gunu hersey beter olcak gibi icime bi his gelmisti :P ama olmamisti.
2007-07-12 23:11:22
Message deleted

2007-07-16 08:02:14
Milliyet gazetesinden Yaman TÖRÜNER' in 16/07/2007 tarihli yazısı.

Kehanet

"Türk İmparatorluğu'nun Çöküşü"ne dair kehanetleri de kapsayan Laonicus Chalcondyles'in "Kehanetler Kitabı" Aytunç Altındal tarafından yayımlandı.
Altındal, kitabın önsözünde, geleceği Tanrı'dan başka hiç kimsenin bilemeyeceğini, ancak, "kehanetler"in birer öngörü olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor. 1425 yılında doğup yaklaşık 1490 yılına kadar yaşamış ve hayatının bir bölümünü Konstantinapolis'te (İstanbul) geçirmiş olan Atinalı tarihçi yazarın kitabında yer alan ve gerçekleşen kehanetlerden bazıları şöyle:

Katolik Kilisesi ile İstanbul'daki Ortadoks Kilisesi kardeşçe kucaklaşacaklardır. Bu kucaklaşma, aynı ifadelerle Kasım 2006'da gerçekleşmiştir.
Fatih'ten sonraki 16. padişah döneminde, Osmanlı içerden çökmeye başlayacak ve padişah kendi adamlarınca devrilecektir. 16. padişah III. Ahmet'tir ve Eylül 1730'da Patrona Halil'in başlattığı isyandan sonra yok edilmiştir; kehanet yerini bulmuştur.
Bu dönemde, Tatar Hanı Osmanlı'ya yardım etmeyecektir. Bu da gerçekleşmiştir.
"Üç kez üç yüz yıl ve bir de yirmilik" tarihinde Osmanlı Devleti yok olacaktır. Gerçekten de Türkiye Cumhuriyeti 1920'de kurulmuştur.

Kehanet gerçekleşti

İstanbul'u ele geçirecek olan padişahın adı ile teslim edecek olanın adı aynı olacaktır. Her ikisinin adı da "Mehmet"ti. Kehanet doğru çıkmıştır.
Çok hızlı davranan bir Müslüman prens, Hıristiyanlara fark ettirmeden, Türk Devleti'ni yeniden kuracaktır. Bu prens Atatürk'tür ve kehanet gerçekleşmiştir.
Gelelim kehanete göre, diğer olacaklara veya Altındal'ın deyimiyle, "öngörü"lere:

İstanbul'un camileri ve Ayasofya üzerinde haçlar dikilecektir. Bu haçlar, saplanacağı yere silahlı ellerle saplanacaktır. Bu muhteşem şehrin yıkımı gelecektir. Yıkım, sadece orada yaşayanlar sevdiği dini değiştirirse duracak ve şehir lanetten kurtulacaktır.
Yıkım adaletsizliklerin en kötülerinin gerçekleştiği bir dönemin ardından olacaktır. Tüm Doğu ülkeleri de Hıristiyanlarca fethedilecektir. Böylece, ölü yaşayan, soyulmuş ve felç olmuş bir yönetim sona erecektir.

Tesadüf o ki...

Önce, Müslüman şeriatı artacaktır. Eğer yedinci seneye kadar kaldırılmazsa, on ikinci seneye kadar buranın hakimi olacaktır. Sonra, Hıristiyan silahlarıyla bir tutsaklık dönemi gelecektir.
Türklerin başına geçecek 11. devlet adamı, ülkenin bekasını belirleyecektir. Tesadüf o ki, yakında 11. cumhurbaşkanımızı seçeceğiz.
Hıristiyan âlemi bu yüzyılı değişim yüzyılı olarak görüyor ve İslam üzerindeki oyunları artırıyor. Bu uğurda, İslami yönetimlerin kullanılması da söz konusu olabilir.
Kehanetler, çoğu zaman sonradan yorumlanır ama devlet büyüklerinin ağzından duyduğumuz, "Türkiye Cumhuriyeti'nin her zamankinden çok tehlike altında olduğu" görüşlerini de yok sayamayız.
2007-07-16 22:21:43
Hıncal Uluç'un yazısı, mutlaka okuyun ve de yorumlarınızı esirgemeyin :)))

Abuzittincim,
Seçim geldi çattı ben hâlâ kime oy vereceğimi bilemiyorum kardeşim.. Kafam öylesine karışık ki sorma. Zaten adayların çoğunu hiç tanımıyorum. Vaktim oldukça kim kimdir neyin nesidir gaztelerden takip etmeye çalışıyorum. Fakat buna bi kolaylık getirilemez mi Abuzittincim, kimi seçeceğimizi daha iyi daha kolay saptayabilmek için bi sistem bulunamaz mı?
Mesela şimdi partilerin listesine bakıyorum. İhaleye fesat karıştırdığı iddiasıyla hakkında dava açılanlar, evrakta sahtecilik yapanlar, dolandırıcılık, silahlı yağma suçuna azmettirenler, tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet verenler, adam yaralayanlar, teşekkül halinde akaryakıt kaçakcılığı yapanlar, sahte evrak tanzim edenler, daha bunun gibi haklarında çeşitli iddialar bulunan bi sürü aday, karman çorman bi durumda, partilerimizin seçim listelerinde. Böyle olmamalı.. Kimi seçecez adamın aklı, demin de dediğim gibi, iyice karışıyor.
Geçen gün SABAH manşetten vermişti, resmen katil olup da hapse giren sonra da afla çıkanlar bile var. Tamam bunları seçelim de önceliği kime verelim?
Bu konuda partiler biz seçmenleri düşünerek aralarında bi centilmenlik protokolü imzalamalılar. Mesela A partisi demeli ki "Arkadaşlar benim adaylarımın arasında eski katil kardeşlerimiz de bulunacak.."
B partisi "Biz de, ihaleye fesat karıştıranlarla, hırsızlık dolandırıcılıktan haklarında takibat açılanlara listelerimiz de yer verecez.."
C partisi de "Adam yaralayanlarla, işkenceyle ölüme sebebiyet verenler de bizde"..
Şimdi böyle bi tasnif olursa katilleri seçmek isteyenler katilli partiye, hırsızı seçmek isteyen hırsızlı partiye, akaryakıt kaçakcısını seçmek isteyen akaryakıt kaçakcısı partiye kafası mafası karışmadan gider oyunu rahat rahat verir.
Yoksa yanlış mı düşünüyorum Abuzittincim? Artık bu, bu seçimlere yetişmez ama sonraki seçimlerde mutlaka uygulanmalı.
Sana mektubu yazarken bi taraftan da Genç Parti'nin liderini TV'de izliyordum. Valla yakışıklı çocuk. Bi de benim merak ettiğim bu yaz sıcağında o bembeyaz gömleği nasıl hiç kirletmeden giyebiliyor. Ben giysem on dakika sonra yakası terden iz yapar. Üstelik onca TV spotu altında onunki pırıl pırıl maşallah. Bu bile Cem Uzan'ı ötekilerden ayrıcalıklı yapıyor. Acaba oyumu onun partisine mi versem diyorum ama biliyorsun Amerika'ya girmesi, o telefon hikâyesinden dolayı, yasaklı. Yasaklı olması önemli değil de bu Amerikan milletine güven olmaz "Yasağı kaldırdık" derler o da gider, pat tutuklayıverirler animallah. Rezaleti düşünebiliyor musun başbakan Amerika'da hapis!
Ama gene de Genç Parti diyebilirim hele İbrahim Tatlıses de orada olduktan sonra. Geçen gün Okan Bayülgen'in programında ne diyordu İbrahim Tatlıses "..Genç Parti bir çığ gibi, yavaş yavaş adımlarla büyüyor..!"
Ben de koşar adımlarla gidip oyumu onlara mı versem?
Münasip yerlerinden öperim Abuzittincim.
Kardeşin Güneş.
2007-07-18 11:57:45
banada bir arkadaşım mail atmış
-----------------------------------------------

Saat 10 civarı falan... Telefon...
"Yılmaz?"
"Evet?"
"Ekrem ben... İzmir'den."
"Vaay, ağabey hayırdır?"
Aynı muhitin çocuğuyuz. Kardeşi, üniversiteden arkadaşım. Ekrem ağabey, bizden 7-8 yaş büyük... Hayli oldu, görüşmeyeli.
"Şırnak'ta 5 şehit varmış."
Gazeteciyiz ya...
"Maalesef ağabey, mayın."
Sesi kırılıyor aniden.
"Tolga orada..."
Oğlu.
Ağlıyor kapı gibi adam... Belli ki o ana kadar zor tutmuş kendini, boşalıyor, ağlıyor...
"Var mı şehitlerin arasında ismi?"
Çok soru duydum da... Bu kadar ağırı...
Gırtlağım düğüm.
Tolga...
Gözümün önüne geliyor hergele.
Okumuyordu kız peşinde koşmaktan, hatırlıyorum... Demek asker, Şırnak'ta.
Baba İzmir'de.
Ben çaresiz.
Geveliyorum, saçma sapan, "bilmiyorum ağabey, henüz isimler açıklanmadı, sen sağlam dur, o yoktur inşallah."
Diyorum ama... Utanıyorum verdiğim cevaptan aslında... Bu kadar arsız bir temenni olabilir mi? Tolga değilse, Hasan, Hasan değilse, Murat... İlla ki, bir babanın evladı... İlla ki, bir ananın kuzusu... "İnşallah seninki değildir" denebilir mi? Diyorum.
Yerin dibine geçerek...
"Öğrenirsen, arar mısın?" diyor.
Biraz daha saçmalıyorum... Kapatıyoruz.


Sigarayı bırakmam mümkün değil.


Saldırıyorum hemen, oraya buraya. Yok. İsim yok. Bir yandan da, düşünmek istemediğim durumu, düşünüyorum... Ya Tolga'ysa... Ne diyeceğim yani, telefon açıp? Ne diyor acaba, şehit ailelerinin kapısını çalan komutanları? Kaç bin defa yaşadılar bu durumu...
"Vuruşmak daha kolay, inan" demişti bir subay bana, "analar, o haberi duyunca, öyle bir bakar ki sana, o gözleri ömrünün sonuna kadar unutamazsın..."
Hiç anlamamışım ne demek istediğini, bu ana kadar... Öküz gibi dinlemişim meğer.


Saat 12.45...
Şehit sayısı, 6'ya çıktı.
Saat 13.33...
Anadolu Ajansı duyurdu. Başbakan, "5" askerimizin şehit olması nedeniyle Genelkurmay Başkanı'na başsağlığı mesajı göndermiş.
Şehit 6... Başsağlığı 5.
Evlatlarımızın öldürülme hızına bile yetişemiyorlar... İsimler hâlâ yok.
Bir umut, haber kanallarını zaplıyorum...
Cannes film festivali var, bir tanesinde.
Öbürü, borsanın hacmini anlatıyor.
Saat 13.55... 14.07... 14.23...
Çalmasın diye dua ediyorum. Çalıyor.
Bu sefer yenge.
Baba atmış kendini sokağa, dayanamamış beklemeye. Ana yüreği sarılmış telefona.
"Var mı?"
Nasıl çıktı ağzımdan, bilmiyorum...
"Yok abla, ben de tam sizi arayacaktım, şükür ki yok, isimler hep başka."
Bir çığlık ki, anlatamam.


Ekrana oturuyorum...
Parmaklarım hiç olmadığı kadar dermansız, tuşlar hiç olmadığı kadar ağır.
Gözüm televizyonda... Hayat, lay lay lom arkadaşlara... Hiçbir şey olmamış gibi.
Umursamaz. İlgisiz... Neşeli hatta.
İsimlerden ses seda yok. Tek bildiğimiz, 6 koçumuz daha düştü. Rakamdan ibaret...
Kaç bin baba bekliyor acaba şu anda? Kaç bin ana? Eş, nişanlı, sevgili? Böylesine bir utançla yazı yazmadım bugüne kadar...
Aklım yalanımda... Kulağımda çığlık.


Ve, saat 15.05... Tolga yok, Vedat var.
Vedat Dayıoğlu, Antalya.
Bayram Bolat, Konya.
Atıf Günkan, Niğde.
Bekir Çakır, Adana.
Mahir Yıldırım, Aydın.
Samet Kırbaş, İstanbul.
Kulağımda çığlık.


Yilmaz ÖZDİL
(edited)
2007-07-18 12:22:21
okuyun çok komik...

Çılgın Rahibeler

4 Rahibe ölmüş ve Cennet Cehennem sınırında sorgulamaya alınmışlar.

Sorgulama meleği demiş ki:

- Şimdi herkes sırayla dünyadayken işlediği en büyük günahı anlatsın. Sakın atmayın tespit ederiz.

1. Rahibe:

- Ben hayattayken bir kere penise dokunmustum parmağımın ucuyla...

Melek "hangi parmağınla?" diyince sağ elinin işaret parmağını göstermiş.

Melek:

- Tamam yavrum şimdi git ve günahı işlediğin o parmağı yan taraftaki kutsal suya sokarak arın günahlarından.

2. Rahibe:

- Ben hayattayken bir kere penisi tutmuştum.

Melek; "Hangi elinle?" demiş. Sağ elini kaldırmış, Melek de ona gidip o elini yandaki kutsal suya sokarak günahlarından arınmasını öğütlemiş.

Bu sırada 3. rahibeyle 4. rahibe aralarında fısıldaşıyolarmış. Sonra aniden yer değiştirmişler.

Sorgulama Meleği bunu farkederek; "Bir dakika ne oluyor, siz niye yer değiştirdiniz?!" diye sorunca, daha önce 4. sırada olup 3. sıradakiyle yer değiştiren Rahibe:

- İzin verirseniz, arkadaş kutsal suya g*tünü sokmadan, ben bi ağzımı çalkalayıp çıkayım efendim!
(edited)
2007-07-18 12:23:48
zuaha :)